Big
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 1,811
- Puanları
- 0
Necip ülkemiz saat başı yeni yeni olaylar, skandallarla sarsılıyor. Fiziki ve siyasi fay hatları bugünlerde son derece hareketli. Bir gün içinde gündem öylesine değişiyor ki insanın başı dönüyor. Yüksek dozda “Dramamine” bile fayda etmiyor. Söz konusu haber tam bomba. Birlikte okuyalım:
“Milli Savunma Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Tuğamiral Zeki Aktürk, B.Ç. adlı bir tuğgeneralin makam aracıyla Suriye sınırında insan kaçakçılığı yapıldığını doğruladı.
“Aktürk, ‘Olay hakkında adli ve idari soruşturma devam etmektedir. Olaya karışan kişiler tutuklanmışlardır. Sözleşmeli personelin sözleşmesi feshedilmiş, diğer personel yüksek disiplin kuruluna sevk edilmiştir. Birlik komutanı tuğgeneral emekliliğe sevk edilmiştir. Söz konusu olayda sınır geçiş kapsamında sorumlu birlik komutanının görev yeri değiştirilmiştir,’ açıklamasını yaptı.”
Olayın vahametine bakar mısınız? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) anlı şanlı bir tuğgenerali Suriye sınırından, hem de makam aracıyla insan kaçakçılığı yapıyor. Muhtemelen bu kaçakçılık karşılığında tonlarca para alıyor. Sonra marifeti ortaya çıktığında sadece emekliye sevk edilerek olay kapatılmaya çalışılıyor. Tuğgeneralin bu işe alet ettiği alt rütbeliler ise paçayı kurtaramayıp tutuklanıyor.
Bunları yazarken yıllar öncesinden bir anı aklıma takıldı. Sultanahmet’te, tam Hipodrom’un karşısında, şimdi Türk İslam Eserleri Müzesi olan Pargalı İbrahim Paşa Sarayı vardır. Zaman zaman bu müzenin bazı bölümleri kuruluşların, şirketlerin davetleri için kiralanır.
Böyle bir davette artık emekli olan eski Genelkurmay Başkanı rahmetli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’yla karşılaştım. O dönem Orgeneral Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanlığı’na yeni atanmıştı. Kimi çevrelerce tartışmalı bir isimdi. Karadayı’yla sohbetimizde, “Özkök’ü kimileri ağır sözlerle eleştiriyor, ancak Kıbrıs’ta görev yaptığı yıllarda Özkök’ün çok takdir edildiğini, iyi bir asker olduğunu duymuştum. Siz kendisini tanırsınız. Nasıl bilirsiniz?” diye sormuştum. Karadayı şöyle cevap vermişti:
“Asker rütbesine göre farklı davranır. Yüzbaşıyken başka bir kişiliktir. Binbaşı olur. Daha değişik bir tutum alır. Yarbay, albay olunca ve rütbesi artınca tutumu giderek farklılaşır. Hele Paşa olduğunda yanına hiç yaklaşma.”
Bunun üstüne ben de şöyle bir şaka yapmıştım ve gülüşmüştük: “Yani şimdi ben sizin yanınıza hiç mi yaklaşmayayım?”
Sohbetin ilerleyen dakikalarında Karadayı’ya bir de şu soruyu yöneltmiştim:
“Sizce Türkiye için en büyük tehdit bölücülük mü siyasal İslam mı?” Karadayı’nın yanıtı şu olmuştu:
“Hiç tereddütsüz bölücülük.”
Bölücülük, bölünme tehlikesi, aman Kürtler fazla kafa kaldırmasın, sınırlardan Arap nüfusu getirip onlara karşı kullanalım, IŞİD de olsa fark etmez, diyen anlayışla bugünlere geldik. Anlaşılıyor ki, bir zamanlar NATO’nun ikinci güçlü ordusu olarak bilinen TSK içinde birileri “Kürdü Arap’a kırdırma” stratejisini kendi çıkarları için kullanıp bayağı bir ekonomik sektör yaratmışlar; yıllar boyunca, eleğe döndürülen sınırlardan insanları kaçırıp Türkiye’ye sokmuşlar. Son yirmi küsur yıldır Güneydoğu bölgesi, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde yaşananları, MİT tır’larını, IŞİD tarafından derdest edilen Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz ve konsolosluk personeli olayını, kimlerin IŞİD petrolünden nemalandığını hatırlayalım mı?
Bir dostum haber verdi. Fransız televizyonundaki bir tartışma programında Türkiye’nin Rusya ve Çin’le birlikte hegemonyacı güç olma yolunda hazırlık yaptığı söylenmiş. Hatta Ankara’nın neo-Osmanlıcılık hayali kurduğu telaffuz edilmiş. Bence Batılılar Türkiye’den hiç korkmasınlar. Tel tel dökülmeye başladığı anlaşılan bu yapıyla hangi neo-Osmanlıcılık oynanacak?
“Milli Savunma Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Tuğamiral Zeki Aktürk, B.Ç. adlı bir tuğgeneralin makam aracıyla Suriye sınırında insan kaçakçılığı yapıldığını doğruladı.
“Aktürk, ‘Olay hakkında adli ve idari soruşturma devam etmektedir. Olaya karışan kişiler tutuklanmışlardır. Sözleşmeli personelin sözleşmesi feshedilmiş, diğer personel yüksek disiplin kuruluna sevk edilmiştir. Birlik komutanı tuğgeneral emekliliğe sevk edilmiştir. Söz konusu olayda sınır geçiş kapsamında sorumlu birlik komutanının görev yeri değiştirilmiştir,’ açıklamasını yaptı.”
Olayın vahametine bakar mısınız? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) anlı şanlı bir tuğgenerali Suriye sınırından, hem de makam aracıyla insan kaçakçılığı yapıyor. Muhtemelen bu kaçakçılık karşılığında tonlarca para alıyor. Sonra marifeti ortaya çıktığında sadece emekliye sevk edilerek olay kapatılmaya çalışılıyor. Tuğgeneralin bu işe alet ettiği alt rütbeliler ise paçayı kurtaramayıp tutuklanıyor.
Bunları yazarken yıllar öncesinden bir anı aklıma takıldı. Sultanahmet’te, tam Hipodrom’un karşısında, şimdi Türk İslam Eserleri Müzesi olan Pargalı İbrahim Paşa Sarayı vardır. Zaman zaman bu müzenin bazı bölümleri kuruluşların, şirketlerin davetleri için kiralanır.
Böyle bir davette artık emekli olan eski Genelkurmay Başkanı rahmetli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’yla karşılaştım. O dönem Orgeneral Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanlığı’na yeni atanmıştı. Kimi çevrelerce tartışmalı bir isimdi. Karadayı’yla sohbetimizde, “Özkök’ü kimileri ağır sözlerle eleştiriyor, ancak Kıbrıs’ta görev yaptığı yıllarda Özkök’ün çok takdir edildiğini, iyi bir asker olduğunu duymuştum. Siz kendisini tanırsınız. Nasıl bilirsiniz?” diye sormuştum. Karadayı şöyle cevap vermişti:
“Asker rütbesine göre farklı davranır. Yüzbaşıyken başka bir kişiliktir. Binbaşı olur. Daha değişik bir tutum alır. Yarbay, albay olunca ve rütbesi artınca tutumu giderek farklılaşır. Hele Paşa olduğunda yanına hiç yaklaşma.”
Bunun üstüne ben de şöyle bir şaka yapmıştım ve gülüşmüştük: “Yani şimdi ben sizin yanınıza hiç mi yaklaşmayayım?”
Sohbetin ilerleyen dakikalarında Karadayı’ya bir de şu soruyu yöneltmiştim:
“Sizce Türkiye için en büyük tehdit bölücülük mü siyasal İslam mı?” Karadayı’nın yanıtı şu olmuştu:
“Hiç tereddütsüz bölücülük.”
Bölücülük, bölünme tehlikesi, aman Kürtler fazla kafa kaldırmasın, sınırlardan Arap nüfusu getirip onlara karşı kullanalım, IŞİD de olsa fark etmez, diyen anlayışla bugünlere geldik. Anlaşılıyor ki, bir zamanlar NATO’nun ikinci güçlü ordusu olarak bilinen TSK içinde birileri “Kürdü Arap’a kırdırma” stratejisini kendi çıkarları için kullanıp bayağı bir ekonomik sektör yaratmışlar; yıllar boyunca, eleğe döndürülen sınırlardan insanları kaçırıp Türkiye’ye sokmuşlar. Son yirmi küsur yıldır Güneydoğu bölgesi, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde yaşananları, MİT tır’larını, IŞİD tarafından derdest edilen Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz ve konsolosluk personeli olayını, kimlerin IŞİD petrolünden nemalandığını hatırlayalım mı?
Bir dostum haber verdi. Fransız televizyonundaki bir tartışma programında Türkiye’nin Rusya ve Çin’le birlikte hegemonyacı güç olma yolunda hazırlık yaptığı söylenmiş. Hatta Ankara’nın neo-Osmanlıcılık hayali kurduğu telaffuz edilmiş. Bence Batılılar Türkiye’den hiç korkmasınlar. Tel tel dökülmeye başladığı anlaşılan bu yapıyla hangi neo-Osmanlıcılık oynanacak?
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.