Big
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 1,811
- Puanları
- 0
İstanbul Balık Hali Müdürü Karekin Deveciyan, Türkiye’nin balıkları ve balıkçılığı üzerine, bugüne kadar yazılmış en ciddi ve ayrıntılı kitap, “Türkiye’de Balık ve Balıkçılık”* kitabının yazarıdır. Deveciyan’dan bu güne, bu konuda, bu kapsamda bir eser yazılmamıştır ama balık kaynaklarımız her yönteme başvurularak ve çoğu halde usulsüz balıkçılıkla talan edilmiştir. Halen de süren bu talan, balık stoklarımıza büyük zarar vermektedir.
Büyük balık göçleri.
Boğazlar, Türkiye’nin balık kaynakları açısında özel bir yere sahiptir. Bu suyolunda, yılda iki kez, büyük balık göçleri yaşanır. Hamsi, Lüfer, Palamut, Uskumru gibi ekonomik değeri yüksek balıklar, Karadeniz ile Akdeniz arasında göç ederler. Bu göçlere, anavaşya, katavaşya denir.
Bu iki göç, balık türlerinin devamı için yaşamsaldır. Bu göçler yapılamaz veya göç sırasında balıklara zarar verilirse, bu, balık stoklarının azalması hatta türlerin tükenmesi ile sonuçlanır. Nitekim bu süreç yıllar önce başlamıştır ve hızlanarak sürmektedir.
Karadeniz ile Akdeniz arasındaki bu göçlere en büyük zarar, Boğazlar’da özellikle de İstanbul Boğazı’nda verilmektedir. İstanbul Boğazı, bir huninin dar ağzı konumundadır. Balıklar göç sırasında Boğaz’da çok sıkışık bireylerden oluşan, kalabalık sürüler halinde hareket ederler. Bu durumda gırgır ağları ile yapılan avcılık, stokları, yeniden yeterli üremeyi gerçekleştirmeye yetmeyecek düzeylere düşürür. Bu da uzun vadede türlerinin neslinin tükenmesine yol açar.
Bu yalın gerçeğe ve bu gerçeği doğrulayan bilimsel gözlemlere karşın, Tarım ve Orman Bakanlığı, Boğazlar ve Marmara’da gırgırla balıkçılığı yasaklamamakta ısrar etmektedir.
Balık stoklarının ve türlerin korunması amacıyla yıllardır Boğazlar’da ve Marmara Denizi’nde trol yasaktır. Yasaktır da, gırgır, İstanbul Boğazı’nın küçük bazı bölümleri -özellikle askeri bölgeler- dışında serbesttir. “Gırgırın trolle ne ilgisi?” var diyorsunuz değil mi? Var.
Boğazlar ve Marmara’da gırgır da yasaklanmalıdır.
Trol, denizin dibini taradığı için yasaktır. Ancak gırgırların yasak olduğu derinlik 24 metre (Karadeniz’de 18 metre) ama gırgır ağlarının derinliği, 164 metredir! Bu nedenleridir ki gırgır ağları, bütün denizlerimizde, dip trolü gibi kullanılmaktadır. Gırgırlardan Barbun, Tekir gibi dip balıklarının çıkmasının nedeni bu akıl almaz uygulamadır.
İşte bu akla ve mantığa ziyan kurallardır ki Marmara Denizi’nde balık türlerini neredeyse sadece bir kaç türe indirmiş, diğer türler yok olmuştur.
Diğer denizlerimizde de durum farklı değildir.
Ege ve Akdeniz’de üstelik trol avcılığı da, bazı yasak bölgeler dışında, serbesttir.
Küçük balıkçı korunmalıdır.
Konunun diğer yönü de endüstriyel balıkçılık adı verilen trol ve gırgır dışında kalan balıkçıların bu uygulamadan büyük zarar görmesidir. Nitekim Türkiye’de avlanan balıkların %90’ı, balıkçılık filosunun sadece %10’unu oluşturan gırgır ve trol tekneleri tarafından avlanmakta, geri kalan %10’u, balıkçılık filosunun %90’ını oluşturan kıyı balıkçılarına-küçük balıkçıya kalmaktadır.
Balık stoklarına ve balıkçılığa büyük zarar veren bu çarpık uygulamanın tek sorumlusu, Tarım ve Orman Bakanlığı’dır.
Bakanlık dört yılda bir yayımladığı Ticari ve Sportif Su Ürünleri Avcılığı Tebliğleri ile hikmeti kendinden menkul kararlar almakta ve insanımızın beslenmesinde temel bir yere sahip olan balık kaynaklarımızın talan edilmesine göz yummakta hatta teşvik etmektedir. Nitekim son olarak, balık kaynaklarına zararı bilimsel olarak kanıtlandığı için üstelik yıllar süren bir mücadele sonunda yasaklatılabilen misina ağlar tekrar serbest bırakılmıştır. Olacak iş değil!
Konu öylesine sahipsizdir ki gerçeklere dikkat çekmek, geçmişte Van İnci Kefali konusunu kişisel istikbali için kullanmış, şimdi Marmara bölgesinde bir üniversitede ahkâm kesen bir profesöre kalmıştır!
Usulsüz balıkçılık denetlenmiyor.
Balıkçılığımızın perişan halinin bir diğer nedeni de denetim umursamazlığıdır.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, zorlamayla da olsa,** 90’lı yıllara oranla bugün biraz daha iyi olmakla beraber, hiç bir zaman ciddiye almadığı denetim konusu, bugünlerde yine tümüyle unutulmuş gözükmektedir.
Örneğin, avlanan balıkların karaya çıkarıldığı balıkçı barınaklarının yöneticileri, üyelerinin usulsüz balıkçılık yapmasına engel olmak ve barınaktan çıkarılan balıkların kaydını tutmak zorundadırlar ama bunu yapmaya yanaşmamaktadırlar. Barınakların bu tutumundan haberdar edilen ve duruma müdahale etmeleri istenen, örneğin Bodrum İlçe Tarım Müdürlüğü ise başvuran kişilere, “CİMER’e şikâyette bulunun!” diyecek kadar umursamaz ve pervasız olabilmektedir.
Değişen Sahil Güvenlik Teşkilatı
Geçmişteki uygulamalar göstermiştir ki denizlerimizde usulsüz balıkçılığın önlenmesinde Sahil Güvenlik Komutanlığı belirleyici bir yere, yetkiye ve etkiye sahiptir.** Ancak Sahil Güvenlik Teşkilatı’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasıyla, Teşkilatın konuya bakışı değişmiş, etkisi de neredeyse kaybolmuştur.
O kadar ki Sahil Güvenlik artık kısacık bir araştırmayla kolayca bulunabilecek fok katillerini bile bulmaktan aciz görünmektedir. Defalarca, kesin yer ve zaman bildirilerek, Bodrum’un burnunun dibinde, Orak Adası karşısındaki koyda sürüp giden usulsüz balıkçılık olaylarına bile gereği gibi eğilmemektedir. Jandarma ise her ihbar aldığında, olay yerine çakar ışıkları ve sirenleri açık giderek adeta,”geliyoruz, kaçın!” demektedir.
Usulsüz balıkçılıkla mücadelede tutum ve durum budur. Öte yandan, denizlerimizde her türlü seyir güvenliği, her gün her dakika, çoğu halde, Sahil Güvenliğin gözünün önünde, burnunun dibinde sürüp giderken, geçtiğimiz günlerde Sahil Güvenlik Botu, Bodrum-Adaboğazı’nda alargada demirli bir yelkenlinin kaptanına, alkol muayenesi yapmıştır. Yanlış anlaşılmasın, kural kuraldır ve SG Botu’nun yaptığı doğrudur da ortalıkta bunca usulsüzlük kol gezerken onlara sırtını dönüp demirli bir teknede alkol muayenesi yapmak doğrusu insanı acı acı gülümsetmektedir. İlahi Sahil Güvenlik! Sen çok yaşa e mi?
*Deveciyan, kitabını Fransızca yazmıştır.
** Büyük Beyaz Adam. Bir Doğa Savaşçısının Anıları. Boyut Yayıncılık. Süha Umar.
Büyük balık göçleri.
Boğazlar, Türkiye’nin balık kaynakları açısında özel bir yere sahiptir. Bu suyolunda, yılda iki kez, büyük balık göçleri yaşanır. Hamsi, Lüfer, Palamut, Uskumru gibi ekonomik değeri yüksek balıklar, Karadeniz ile Akdeniz arasında göç ederler. Bu göçlere, anavaşya, katavaşya denir.
Bu iki göç, balık türlerinin devamı için yaşamsaldır. Bu göçler yapılamaz veya göç sırasında balıklara zarar verilirse, bu, balık stoklarının azalması hatta türlerin tükenmesi ile sonuçlanır. Nitekim bu süreç yıllar önce başlamıştır ve hızlanarak sürmektedir.
Karadeniz ile Akdeniz arasındaki bu göçlere en büyük zarar, Boğazlar’da özellikle de İstanbul Boğazı’nda verilmektedir. İstanbul Boğazı, bir huninin dar ağzı konumundadır. Balıklar göç sırasında Boğaz’da çok sıkışık bireylerden oluşan, kalabalık sürüler halinde hareket ederler. Bu durumda gırgır ağları ile yapılan avcılık, stokları, yeniden yeterli üremeyi gerçekleştirmeye yetmeyecek düzeylere düşürür. Bu da uzun vadede türlerinin neslinin tükenmesine yol açar.
Bu yalın gerçeğe ve bu gerçeği doğrulayan bilimsel gözlemlere karşın, Tarım ve Orman Bakanlığı, Boğazlar ve Marmara’da gırgırla balıkçılığı yasaklamamakta ısrar etmektedir.
Balık stoklarının ve türlerin korunması amacıyla yıllardır Boğazlar’da ve Marmara Denizi’nde trol yasaktır. Yasaktır da, gırgır, İstanbul Boğazı’nın küçük bazı bölümleri -özellikle askeri bölgeler- dışında serbesttir. “Gırgırın trolle ne ilgisi?” var diyorsunuz değil mi? Var.
Boğazlar ve Marmara’da gırgır da yasaklanmalıdır.
Trol, denizin dibini taradığı için yasaktır. Ancak gırgırların yasak olduğu derinlik 24 metre (Karadeniz’de 18 metre) ama gırgır ağlarının derinliği, 164 metredir! Bu nedenleridir ki gırgır ağları, bütün denizlerimizde, dip trolü gibi kullanılmaktadır. Gırgırlardan Barbun, Tekir gibi dip balıklarının çıkmasının nedeni bu akıl almaz uygulamadır.
İşte bu akla ve mantığa ziyan kurallardır ki Marmara Denizi’nde balık türlerini neredeyse sadece bir kaç türe indirmiş, diğer türler yok olmuştur.
Diğer denizlerimizde de durum farklı değildir.
Ege ve Akdeniz’de üstelik trol avcılığı da, bazı yasak bölgeler dışında, serbesttir.
Küçük balıkçı korunmalıdır.
Konunun diğer yönü de endüstriyel balıkçılık adı verilen trol ve gırgır dışında kalan balıkçıların bu uygulamadan büyük zarar görmesidir. Nitekim Türkiye’de avlanan balıkların %90’ı, balıkçılık filosunun sadece %10’unu oluşturan gırgır ve trol tekneleri tarafından avlanmakta, geri kalan %10’u, balıkçılık filosunun %90’ını oluşturan kıyı balıkçılarına-küçük balıkçıya kalmaktadır.
Balık stoklarına ve balıkçılığa büyük zarar veren bu çarpık uygulamanın tek sorumlusu, Tarım ve Orman Bakanlığı’dır.
Bakanlık dört yılda bir yayımladığı Ticari ve Sportif Su Ürünleri Avcılığı Tebliğleri ile hikmeti kendinden menkul kararlar almakta ve insanımızın beslenmesinde temel bir yere sahip olan balık kaynaklarımızın talan edilmesine göz yummakta hatta teşvik etmektedir. Nitekim son olarak, balık kaynaklarına zararı bilimsel olarak kanıtlandığı için üstelik yıllar süren bir mücadele sonunda yasaklatılabilen misina ağlar tekrar serbest bırakılmıştır. Olacak iş değil!
Konu öylesine sahipsizdir ki gerçeklere dikkat çekmek, geçmişte Van İnci Kefali konusunu kişisel istikbali için kullanmış, şimdi Marmara bölgesinde bir üniversitede ahkâm kesen bir profesöre kalmıştır!
Usulsüz balıkçılık denetlenmiyor.
Balıkçılığımızın perişan halinin bir diğer nedeni de denetim umursamazlığıdır.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, zorlamayla da olsa,** 90’lı yıllara oranla bugün biraz daha iyi olmakla beraber, hiç bir zaman ciddiye almadığı denetim konusu, bugünlerde yine tümüyle unutulmuş gözükmektedir.
Örneğin, avlanan balıkların karaya çıkarıldığı balıkçı barınaklarının yöneticileri, üyelerinin usulsüz balıkçılık yapmasına engel olmak ve barınaktan çıkarılan balıkların kaydını tutmak zorundadırlar ama bunu yapmaya yanaşmamaktadırlar. Barınakların bu tutumundan haberdar edilen ve duruma müdahale etmeleri istenen, örneğin Bodrum İlçe Tarım Müdürlüğü ise başvuran kişilere, “CİMER’e şikâyette bulunun!” diyecek kadar umursamaz ve pervasız olabilmektedir.
Değişen Sahil Güvenlik Teşkilatı
Geçmişteki uygulamalar göstermiştir ki denizlerimizde usulsüz balıkçılığın önlenmesinde Sahil Güvenlik Komutanlığı belirleyici bir yere, yetkiye ve etkiye sahiptir.** Ancak Sahil Güvenlik Teşkilatı’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasıyla, Teşkilatın konuya bakışı değişmiş, etkisi de neredeyse kaybolmuştur.
O kadar ki Sahil Güvenlik artık kısacık bir araştırmayla kolayca bulunabilecek fok katillerini bile bulmaktan aciz görünmektedir. Defalarca, kesin yer ve zaman bildirilerek, Bodrum’un burnunun dibinde, Orak Adası karşısındaki koyda sürüp giden usulsüz balıkçılık olaylarına bile gereği gibi eğilmemektedir. Jandarma ise her ihbar aldığında, olay yerine çakar ışıkları ve sirenleri açık giderek adeta,”geliyoruz, kaçın!” demektedir.
Usulsüz balıkçılıkla mücadelede tutum ve durum budur. Öte yandan, denizlerimizde her türlü seyir güvenliği, her gün her dakika, çoğu halde, Sahil Güvenliğin gözünün önünde, burnunun dibinde sürüp giderken, geçtiğimiz günlerde Sahil Güvenlik Botu, Bodrum-Adaboğazı’nda alargada demirli bir yelkenlinin kaptanına, alkol muayenesi yapmıştır. Yanlış anlaşılmasın, kural kuraldır ve SG Botu’nun yaptığı doğrudur da ortalıkta bunca usulsüzlük kol gezerken onlara sırtını dönüp demirli bir teknede alkol muayenesi yapmak doğrusu insanı acı acı gülümsetmektedir. İlahi Sahil Güvenlik! Sen çok yaşa e mi?
*Deveciyan, kitabını Fransızca yazmıştır.
** Büyük Beyaz Adam. Bir Doğa Savaşçısının Anıları. Boyut Yayıncılık. Süha Umar.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.