Big
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 1,811
- Puanları
- 0
Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan yarın (29 Ağustos Perşembe) Brüksel’de yapılacak Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları gayrı resmî toplantısına katılıyor.
Yanılmıyorsam 5 yıla yakın bir süredir Türkiye bu toplantılara davet edilmiyordu.
Dışişleri Bakanlarının bu gayrıresmî toplantıları “Gymnich” olarak ifade ediliyor. Sebebi bu çeşit toplantının ilk defa olarak Almanların daveti üzerine Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’ndeki Köln Şehrine yakın Erftstadt kasabasındaki Gymnich kalesinde yapılmış olmasıdır.
Dışişleri Bakanlığımız AB’nin bu davetini “olumlu” karşılamış ve AB’nin Türkiye ile bir “diyalog arayışı” olarak değerlendirmiştir.
Yarınki AB “Gymnich” toplantısı hakkında Brüksel’de basına konuşan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Baş Sözcüsü Peter Stano, Kıbrıs meselesinin toplantıdaki müzakerelerin ayrılmaz bir parçası olacağını teyit etmiş.
Stano şöyle demiş: "Sorunlar arasında AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler de yer alıyor ve bunun çok önemli bir kısmını da elbette Kıbrıs meselesi ve Türkiye'nin Kıbrıs konusunda nasıl davrandığı teşkil edecektir...AB’nin tutumu çok net bir şekilde belirlenmiştir. (BU tutum) Kısa bir zaman önce Avrupa Konseyi'nin Nisan ayındaki sonuçlar Bildirisi’nde ve önerdiğimiz stratejide de ifade edilmiştir.”
Türkiye’nin AB toplantısına daveti hakkında kısa bir süre önce konuşan GKRY’nin sözde Dışişleri Bakanı da “Türkiye'nin yapıcı bir duruş sergileyeceğini umduğumuz tüm senaryolara hazırlandık. Zaten üye ülkelerin 27 Dışişleri Bakanı da misafir olarak orada bulunacak olan Fidan dinleyeceklerdir; kendileri görüp kendi sonuçlarına varacaklardır” şeklinde yüksekten lâflar dile getirmiştir.
Amerikalılar ve İngilizler “carrot and stick” (havuç ve değnek) veya “give and take” (ver ve al) veya “horse trading” (beygir alışverişi) şeklindeki deyimleri diplomasi edebiyatına yerleştirmişlerdir.
Bu deyimler devletlerarası münasebetlerde uluslararası camianın güçlü aktörlerinin münferiden veya müştereken başvurdukları veya başvurmaya meylettikleri güce dayalı baskıcı diplomasi anlayışının ürünüdür.
Dışişleri Bakanı Sayın Fidan’ın AB tarafından bu aşamada gayrıresmî Dışişleri Bakanları toplantısına davet edilmesini salt AB üyelik sürecimizin ilerletilmesi amacına matuf bir “diyalog arayışı” olduğu kanaatini taşımıyorum.
Başta BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Daimî üyeleri olmak BMGK’nin kendisi, BMGS ve içinde Yunanistan ile GKRY’nin de yer aldığı AB, KKTC’ni ve Türkiye’yi Kıbrıs uyuşmazlığında yönelmiş oldukları “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” hedefinden ve KKTC’nin resmen tanınması talebinden vazgeçirme kararlılığı içinde ellerindeki kozları Türkiye’ye karşı kullanma kararlılığı içinde görünmektedirler.
GKRY’nin (ve Yunanistan'ın) gayrı resmî Dışişleri Bakanları toplantısına davet edilmesine karşı çıkmamış olması da bu davetin asıl amacına ışık tutmaktadır.
Annan Plânı döneminde Türkiye’de KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın itirazlarına karşın mealen “Kıbrıs konusu için Türkiye’nin AB üyeliğini mi feda edeceğiz” şeklinde ifade edebileceğim bir anlayışla konuya yaklaşmamıza rağmen ne Kıbrıs uyuşmazlığının çözümünü ne KKTC üzerindeki kısıtlamaların - bırakın kaldırılmasını - hafifletilmesini, ne de Türkiye’nin AB sürecinin neticeye yönelik ilerlemesini sağlayabildik.
BMGS’nin Annan Plânı döneminde Türk tarafının ortaya koyduğu onlara göre çok olumlu ve yapıcı tutumunu öven ve “Kıbrıs Türk tarafı üzerindeki kısıtlamaların mantığının referandum sonucuyla ortadan kalktığını” açıkça vurgulayan ve Kıbrıs Türk tarafının lehinde tedbirler alınmasını telkin ve teklif eden 28 Mayıs 2004 raporunun BMGK’nin önüne getirilip onaylanmasını bile sağlayamadık.
Başta AB olmak üzere milletlerarası camianın önde gelen aktörleri bize verdikleri ve bizim de inandığımız sözlerin hiç birisini tutmadı. Aradan tam 20 sene 4 ay, 4 gün geçti.
Bakınız, AB’nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Baş Sözcüsü sıfatını taşıyan Peter Stano isimli Slovakya’dan bir kişi 10 Haziran 2024 günü Brüksel’de görüştüğü bir grup Türk basın mensubuna, diğer hususlar meyanında şunları ifade etmiş:
“Kıbrıs konusu Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin gelişmesinde başlıca engeldir. Blokla (AB) ilişkilerin tekrar rayına oturması için Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımalıdır.”
(Anadolu Ajansı’nın konu hakkındaki haberinin metninde “Kıbrıs Rum Yönetimi” yazılıdır. Tabiî bir AB sözcüsü hiçbir zaman bu kavramı kullanmaz.)
Bu Slovak şahsiyetin Kıbrıs konusunda bildiği ve AB’nin papağan gibi tekrarladığı budur.
Hatırlatmak isterim. Halen Kıbrıs Rum Yönetimi nezdinde akredite olan ve orada mukim Büyükelçilik bulunduran Slovakya’nın Büyükelçisi, Ada’nın iki tarafındaki siyasî Partileri her ay düzenlediği toplantılarda bir araya getirerek iki halkı federal çözümü kolaylaştıracak şekilde faaliyetler düzenlemektedir.
Brüksel'deki toplantı mahallinde GKRY’nin sözde Bakanı’nın sırnaşıkça ve yüzsüzce Bakan Fidan ile el sıkışmak, aynı fotoğraf karesinde yan yana görünmek gibi çabalar sarfetmesi beklenir. Amacını belirtmeğe lüzum yoktur.
Türkiye ile Yunanistan arasında sürdürülmesine çalışılan sözde yumuşak havadan bilistifade Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki pozisyonunu yumuşatma emeli güden çevrelerin varlığı da sanırım kuşkusuzdur.
Temennim, AB’nin, BMGK’nin ve BMGS’nin Türkiye’yi KKTC’nin “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” hedefinden vazgeçirmesi için yapacağı dayatmaların Türkiye tarafından sonuçsuz bırakılmasıdır.
Yanılmıyorsam 5 yıla yakın bir süredir Türkiye bu toplantılara davet edilmiyordu.
Dışişleri Bakanlarının bu gayrıresmî toplantıları “Gymnich” olarak ifade ediliyor. Sebebi bu çeşit toplantının ilk defa olarak Almanların daveti üzerine Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’ndeki Köln Şehrine yakın Erftstadt kasabasındaki Gymnich kalesinde yapılmış olmasıdır.
Dışişleri Bakanlığımız AB’nin bu davetini “olumlu” karşılamış ve AB’nin Türkiye ile bir “diyalog arayışı” olarak değerlendirmiştir.
Yarınki AB “Gymnich” toplantısı hakkında Brüksel’de basına konuşan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Baş Sözcüsü Peter Stano, Kıbrıs meselesinin toplantıdaki müzakerelerin ayrılmaz bir parçası olacağını teyit etmiş.
Stano şöyle demiş: "Sorunlar arasında AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler de yer alıyor ve bunun çok önemli bir kısmını da elbette Kıbrıs meselesi ve Türkiye'nin Kıbrıs konusunda nasıl davrandığı teşkil edecektir...AB’nin tutumu çok net bir şekilde belirlenmiştir. (BU tutum) Kısa bir zaman önce Avrupa Konseyi'nin Nisan ayındaki sonuçlar Bildirisi’nde ve önerdiğimiz stratejide de ifade edilmiştir.”
Türkiye’nin AB toplantısına daveti hakkında kısa bir süre önce konuşan GKRY’nin sözde Dışişleri Bakanı da “Türkiye'nin yapıcı bir duruş sergileyeceğini umduğumuz tüm senaryolara hazırlandık. Zaten üye ülkelerin 27 Dışişleri Bakanı da misafir olarak orada bulunacak olan Fidan dinleyeceklerdir; kendileri görüp kendi sonuçlarına varacaklardır” şeklinde yüksekten lâflar dile getirmiştir.
Amerikalılar ve İngilizler “carrot and stick” (havuç ve değnek) veya “give and take” (ver ve al) veya “horse trading” (beygir alışverişi) şeklindeki deyimleri diplomasi edebiyatına yerleştirmişlerdir.
Bu deyimler devletlerarası münasebetlerde uluslararası camianın güçlü aktörlerinin münferiden veya müştereken başvurdukları veya başvurmaya meylettikleri güce dayalı baskıcı diplomasi anlayışının ürünüdür.
Dışişleri Bakanı Sayın Fidan’ın AB tarafından bu aşamada gayrıresmî Dışişleri Bakanları toplantısına davet edilmesini salt AB üyelik sürecimizin ilerletilmesi amacına matuf bir “diyalog arayışı” olduğu kanaatini taşımıyorum.
Başta BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Daimî üyeleri olmak BMGK’nin kendisi, BMGS ve içinde Yunanistan ile GKRY’nin de yer aldığı AB, KKTC’ni ve Türkiye’yi Kıbrıs uyuşmazlığında yönelmiş oldukları “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” hedefinden ve KKTC’nin resmen tanınması talebinden vazgeçirme kararlılığı içinde ellerindeki kozları Türkiye’ye karşı kullanma kararlılığı içinde görünmektedirler.
GKRY’nin (ve Yunanistan'ın) gayrı resmî Dışişleri Bakanları toplantısına davet edilmesine karşı çıkmamış olması da bu davetin asıl amacına ışık tutmaktadır.
Annan Plânı döneminde Türkiye’de KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın itirazlarına karşın mealen “Kıbrıs konusu için Türkiye’nin AB üyeliğini mi feda edeceğiz” şeklinde ifade edebileceğim bir anlayışla konuya yaklaşmamıza rağmen ne Kıbrıs uyuşmazlığının çözümünü ne KKTC üzerindeki kısıtlamaların - bırakın kaldırılmasını - hafifletilmesini, ne de Türkiye’nin AB sürecinin neticeye yönelik ilerlemesini sağlayabildik.
BMGS’nin Annan Plânı döneminde Türk tarafının ortaya koyduğu onlara göre çok olumlu ve yapıcı tutumunu öven ve “Kıbrıs Türk tarafı üzerindeki kısıtlamaların mantığının referandum sonucuyla ortadan kalktığını” açıkça vurgulayan ve Kıbrıs Türk tarafının lehinde tedbirler alınmasını telkin ve teklif eden 28 Mayıs 2004 raporunun BMGK’nin önüne getirilip onaylanmasını bile sağlayamadık.
Başta AB olmak üzere milletlerarası camianın önde gelen aktörleri bize verdikleri ve bizim de inandığımız sözlerin hiç birisini tutmadı. Aradan tam 20 sene 4 ay, 4 gün geçti.
Bakınız, AB’nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Baş Sözcüsü sıfatını taşıyan Peter Stano isimli Slovakya’dan bir kişi 10 Haziran 2024 günü Brüksel’de görüştüğü bir grup Türk basın mensubuna, diğer hususlar meyanında şunları ifade etmiş:
“Kıbrıs konusu Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin gelişmesinde başlıca engeldir. Blokla (AB) ilişkilerin tekrar rayına oturması için Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımalıdır.”
(Anadolu Ajansı’nın konu hakkındaki haberinin metninde “Kıbrıs Rum Yönetimi” yazılıdır. Tabiî bir AB sözcüsü hiçbir zaman bu kavramı kullanmaz.)
Bu Slovak şahsiyetin Kıbrıs konusunda bildiği ve AB’nin papağan gibi tekrarladığı budur.
Hatırlatmak isterim. Halen Kıbrıs Rum Yönetimi nezdinde akredite olan ve orada mukim Büyükelçilik bulunduran Slovakya’nın Büyükelçisi, Ada’nın iki tarafındaki siyasî Partileri her ay düzenlediği toplantılarda bir araya getirerek iki halkı federal çözümü kolaylaştıracak şekilde faaliyetler düzenlemektedir.
Brüksel'deki toplantı mahallinde GKRY’nin sözde Bakanı’nın sırnaşıkça ve yüzsüzce Bakan Fidan ile el sıkışmak, aynı fotoğraf karesinde yan yana görünmek gibi çabalar sarfetmesi beklenir. Amacını belirtmeğe lüzum yoktur.
Türkiye ile Yunanistan arasında sürdürülmesine çalışılan sözde yumuşak havadan bilistifade Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki pozisyonunu yumuşatma emeli güden çevrelerin varlığı da sanırım kuşkusuzdur.
Temennim, AB’nin, BMGK’nin ve BMGS’nin Türkiye’yi KKTC’nin “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” hedefinden vazgeçirmesi için yapacağı dayatmaların Türkiye tarafından sonuçsuz bırakılmasıdır.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.