Big
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 1,811
- Puanları
- 0
Ampütasyon: Bir uzvun, tamamının ya da bir kısmının; hastalık, yaralanma yoluyla ameliyatla gerçekleşen durum. Kangrene dönüşen durumu ameliyatla hayat kurtarır şekilde yapılma şekli.
İNSAN EKSİK OLDUĞUNDA MI EKSİKTİR YOKSA HİSSETTİĞİNDE Mİ?
Mücadele dolu bir yaşam, doğada mevcut her canlı için geçerli. Ama akıl diye verilen gerçeklik içinden bencilce, bir gaza bastığınızda durum vatanının herhangi bir alanında ve savunma hattında, tüm aziz Mehmetçiklerimiz kadar derin olabiliyor.
Futbol aşkı ile büyümekte ve henüz altı yaşında; sevgi dolu bir çocuğun hayatı, işte bencilce bir başkasının hayatını çalması ile şekil değiştirebiliyor. Köpeğine “Maradona” ismini veren, mahallede kaçırdığı penaltıdan, dünya kupasında ülkesinin kaderini değiştiren penaltıyı atacak olan Barış Telli’nin yaşamı beyaz perdede.
Hayat, gerçekliklerle doludur. İnsan ve sevgi yanımız bu gerçekliği; yüreği, ruhu ve sevgisi ile her daim yeşertir, besle ve büyütür.
Son derece dramatik filmi izlerken, gerçekten bu filmin kahramanlarının bir ömür boyunca yaşamak zorunda bırakıldıkları hayatı düşününce, insan kendinden ve düşüncesinden utanabilme gerçekliğinin tam ortasına düşüyor.
İşte o bildik ve bir türlü bizim ülkemizde yeşeremeyen gerçeklik, gün yüzü gibi yeniden ortaya çıkıyor.
“Engeller zihinde başlar”
Evet, her şey varken yapabilme ihtimalin yüksektir ama azaldıkça ekipmanların; fizik, ruh ve yaşadığın ortamın, çevrenin tetiklemesi ile bambaşka hale dönüşebilir.
Burada da yine şartlar ortalama seyrinde gelişse bile yine bir öğretmen, insan hayatını, kaderini değiştirecektir.
DOĞANGÜCÜ’NDEN MİLLİ TAKIMA
Öyle doğmamıştı, doğabilirdi ama doğmamıştı. Onun yaşamının en önemli başlangıç noktası olan çocukluk ve bu çocukluğunun, yarınını inşa edecek olan hayallerinin kökünden koparılması, hem ailenin akış açısı, çevresi, arkadaşları, okula başlangıcı, hayata atıldığında işleyen eksik prosedürler. Her şeye rağmen yok sayılmalar içerisinden sunulan çemberin dışına, içindeki gücün varlığı ile bambaşka bir çember yaratıp, bunu ülkesine gökkuşağı çemberi olarak çevirebilen bir futbol takımının oyuncusu; en hızlısı, iki Avrupa ve son Dünya Kupasında sevincini amuda kalktığı poz ile hepimizi gözyaşlarına boğan o körpe hayallerin sahibi, Barış Telli, ya da öğretmeninin kendisine ifade ettiği şekli ile “Dışı Barış İçi Savaş.”
Bir mücadelenin ne olduğunu, ancak yaşamlarında o savaşı verebilenler bilebilir. Sağduyu sahibi olanlarda hissedebilir.
Dolayısı ile sayısı çok birçok Gazimiz gibi birde böyle Gazi yaptırılanlar var ülkemizde. Ve hâlâ onlara normal bir yaşam hakkı tanınamıyor.
Onlar yine de her şeye rağmen mucizeler yaratmaya devam ediyorlar.
Yeri gelmişken engelli bireyler için bizim ülkemizde, daha üst geçit sorununu çözmeye çalışan ve her ne hikmetse, bunu seçim zamanlarında sadece düşünebilen bir işleyiş varken.
Bana göre tam ve doğru zamanlama ile vizyona girmiştir.
İnsanların yaşadıkları dram, kendi içlerinde ama dışarıdan yaşatılanlarda adeta tuzu, karabiberi olmaktan çıkıyor ve o yemeği yenilemez hale getiriveriyor.
Film başladığında, Bursa’ya düğüne giderken, ters yönden üstelik sarhoş olarak gelen araç sahibinin yüzünden, henüz ilk yaşlarında kalan rahmetli Görkem’cik, geldi aklıma. Annesinden bile olmayan, kucağımda bana sımsıkı sarılmış, göğsüme dayadığı kafası ile sıcacık gülümseyen bir bakış içinde sonsuzlukta asılı kalan o fotoğraf karesinde yaşayan.
O günlerce yoğun bakımda kaldı. Kurtarılamadı. Akrabalarımızın, adalet mücadelesinde yolculuğu elbette kolay olmadı.
Nereden baksanız, sığlık her kolda paçalarımızdan akmakta.
“Hayatla Barış” filminin içinde tam gaz mahalle içinde minibüs ile hayat çalan şoförün akıbetinin de yer almaması, filmin en önemli yanlarından biri.
Her şeyin üstü örtülüyor, hele kırsal ise olağanlaştırılıyor. İnsancıklar, kendi imkanları ya da varsa iyi niyetli yardımseverlerin ancak kendi konfor alanlarından çıkıp, bir başkasının yaşamında farkındalık katabilme duygusuna erişebildiklerinde fayda görebilmekte.
İşte şükür ki bir şekilde vefat etmemiş, en zoru babasının kararı ile yeniden hayata döndürülebilmiş bir insanın, tabii ki kendi içindeki yaşam gücü ile var oluş hikayesi, bu filmde yer almakta.
İzlemek kolay değil ama inanın onun ve ailesinin yaşadıklarının yanında buna şahitlik edebilmek ne ki?
Çok şükür ki yaşamda güzel öğretmenler, güzel yoldaşlar, kendisini geliştirebileceği “Doğan Gücü” gibi, imkânlar sunabilenler var.
Doğan Gücü ile kendi doğasını yaşayabilme fırsatı.
Kendi yaşadıkları, yaşatılanlar, ruhsal geçişleri, etrafında dönen hırs ve kıskançlıklar arasından savaşı bitirip, kendi özünde Barış’ı yakalayabilmiş bir Gazi ve yetenekli bir spor insanı.
Galada, Ampute Milli Takımımızı, görebilmekte son derece kıymetliydi.
Güçleri daim ve yolları hep açık olsun.
Bu filmin, bakış açımızı daha iyi ve daha olumlu yönde geliştirebilmesine öncü olmasını dilerim.
İNSAN EKSİK OLDUĞUNDA MI EKSİKTİR YOKSA HİSSETTİĞİNDE Mİ?
Mücadele dolu bir yaşam, doğada mevcut her canlı için geçerli. Ama akıl diye verilen gerçeklik içinden bencilce, bir gaza bastığınızda durum vatanının herhangi bir alanında ve savunma hattında, tüm aziz Mehmetçiklerimiz kadar derin olabiliyor.
Futbol aşkı ile büyümekte ve henüz altı yaşında; sevgi dolu bir çocuğun hayatı, işte bencilce bir başkasının hayatını çalması ile şekil değiştirebiliyor. Köpeğine “Maradona” ismini veren, mahallede kaçırdığı penaltıdan, dünya kupasında ülkesinin kaderini değiştiren penaltıyı atacak olan Barış Telli’nin yaşamı beyaz perdede.
Hayat, gerçekliklerle doludur. İnsan ve sevgi yanımız bu gerçekliği; yüreği, ruhu ve sevgisi ile her daim yeşertir, besle ve büyütür.
Son derece dramatik filmi izlerken, gerçekten bu filmin kahramanlarının bir ömür boyunca yaşamak zorunda bırakıldıkları hayatı düşününce, insan kendinden ve düşüncesinden utanabilme gerçekliğinin tam ortasına düşüyor.
İşte o bildik ve bir türlü bizim ülkemizde yeşeremeyen gerçeklik, gün yüzü gibi yeniden ortaya çıkıyor.
“Engeller zihinde başlar”
Evet, her şey varken yapabilme ihtimalin yüksektir ama azaldıkça ekipmanların; fizik, ruh ve yaşadığın ortamın, çevrenin tetiklemesi ile bambaşka hale dönüşebilir.
Burada da yine şartlar ortalama seyrinde gelişse bile yine bir öğretmen, insan hayatını, kaderini değiştirecektir.
DOĞANGÜCÜ’NDEN MİLLİ TAKIMA
Öyle doğmamıştı, doğabilirdi ama doğmamıştı. Onun yaşamının en önemli başlangıç noktası olan çocukluk ve bu çocukluğunun, yarınını inşa edecek olan hayallerinin kökünden koparılması, hem ailenin akış açısı, çevresi, arkadaşları, okula başlangıcı, hayata atıldığında işleyen eksik prosedürler. Her şeye rağmen yok sayılmalar içerisinden sunulan çemberin dışına, içindeki gücün varlığı ile bambaşka bir çember yaratıp, bunu ülkesine gökkuşağı çemberi olarak çevirebilen bir futbol takımının oyuncusu; en hızlısı, iki Avrupa ve son Dünya Kupasında sevincini amuda kalktığı poz ile hepimizi gözyaşlarına boğan o körpe hayallerin sahibi, Barış Telli, ya da öğretmeninin kendisine ifade ettiği şekli ile “Dışı Barış İçi Savaş.”
Bir mücadelenin ne olduğunu, ancak yaşamlarında o savaşı verebilenler bilebilir. Sağduyu sahibi olanlarda hissedebilir.
Dolayısı ile sayısı çok birçok Gazimiz gibi birde böyle Gazi yaptırılanlar var ülkemizde. Ve hâlâ onlara normal bir yaşam hakkı tanınamıyor.
Onlar yine de her şeye rağmen mucizeler yaratmaya devam ediyorlar.
Yeri gelmişken engelli bireyler için bizim ülkemizde, daha üst geçit sorununu çözmeye çalışan ve her ne hikmetse, bunu seçim zamanlarında sadece düşünebilen bir işleyiş varken.
Bana göre tam ve doğru zamanlama ile vizyona girmiştir.
İnsanların yaşadıkları dram, kendi içlerinde ama dışarıdan yaşatılanlarda adeta tuzu, karabiberi olmaktan çıkıyor ve o yemeği yenilemez hale getiriveriyor.
Film başladığında, Bursa’ya düğüne giderken, ters yönden üstelik sarhoş olarak gelen araç sahibinin yüzünden, henüz ilk yaşlarında kalan rahmetli Görkem’cik, geldi aklıma. Annesinden bile olmayan, kucağımda bana sımsıkı sarılmış, göğsüme dayadığı kafası ile sıcacık gülümseyen bir bakış içinde sonsuzlukta asılı kalan o fotoğraf karesinde yaşayan.
O günlerce yoğun bakımda kaldı. Kurtarılamadı. Akrabalarımızın, adalet mücadelesinde yolculuğu elbette kolay olmadı.
Nereden baksanız, sığlık her kolda paçalarımızdan akmakta.
“Hayatla Barış” filminin içinde tam gaz mahalle içinde minibüs ile hayat çalan şoförün akıbetinin de yer almaması, filmin en önemli yanlarından biri.
Her şeyin üstü örtülüyor, hele kırsal ise olağanlaştırılıyor. İnsancıklar, kendi imkanları ya da varsa iyi niyetli yardımseverlerin ancak kendi konfor alanlarından çıkıp, bir başkasının yaşamında farkındalık katabilme duygusuna erişebildiklerinde fayda görebilmekte.
İşte şükür ki bir şekilde vefat etmemiş, en zoru babasının kararı ile yeniden hayata döndürülebilmiş bir insanın, tabii ki kendi içindeki yaşam gücü ile var oluş hikayesi, bu filmde yer almakta.
İzlemek kolay değil ama inanın onun ve ailesinin yaşadıklarının yanında buna şahitlik edebilmek ne ki?
Çok şükür ki yaşamda güzel öğretmenler, güzel yoldaşlar, kendisini geliştirebileceği “Doğan Gücü” gibi, imkânlar sunabilenler var.
Doğan Gücü ile kendi doğasını yaşayabilme fırsatı.
Kendi yaşadıkları, yaşatılanlar, ruhsal geçişleri, etrafında dönen hırs ve kıskançlıklar arasından savaşı bitirip, kendi özünde Barış’ı yakalayabilmiş bir Gazi ve yetenekli bir spor insanı.
Galada, Ampute Milli Takımımızı, görebilmekte son derece kıymetliydi.
Güçleri daim ve yolları hep açık olsun.
Bu filmin, bakış açımızı daha iyi ve daha olumlu yönde geliştirebilmesine öncü olmasını dilerim.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.