Na
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 12,368
- Puanları
- 1
Muhabir, canlı yayında depremzedelerin soğukla mücadelesini anlatıyordu. Bir an duraksadı, sonra “Kamera bacaklarımı çekse, benim de titrediğimi görürsünüz” dedi hüzünlü bir sesle.
Başka bir yayında deprem bölgesine giderken Konya yakınlarındaki tipide mahsur kalan bir muhabir, elindeki mikrofonu zor tutuyor, konuşurken dudakları titriyordu. Üzerinde incecik bir kaban ve altında kot pantolon vardı.
Deprem bölgesinden haber aktarmak için çırpınıyorlardı ama gerektiği gibi hazırlanmadan, koşullara uygun donanımları olmadan yola çıkmışlardı. Depremzedeler gibi onlar da dondurucu soğuğun yanı sıra yatacak güvenli yer ve gıda sorunuyla baş başaydı. Çok azının kurumları lojistik destek verebiliyordu. İlk ders bu olsun; felaket bölgesine hazırlıklı gitmek!
Sahadaki gazetecilerin tek sorunu donanım da değildi. Gözlemlerini sansürlemeden yansıtan gazeteciler provokasyon suçlamalarıyla, baskılarla karşılaştılar. OHAL ilan edildikten sonra müdahaleler daha da arttı; Basın Kartı ya da valilikten akreditasyonu olmayan gazetecilerin çalışmaları engellendi; saldırıya uğrayanlar, soruşturma açılanlar, gözaltına alınanlar oldu.
En ilginci de Diyarbakır’da gözaltına alınan gazeteci Mehmet Güleş’e emniyette yöneltilen soruydu; “Enkaz alanında bulunma sebebiniz nedir? M. Nuri Güzel isimli şahıs size vermiş olduğu röportajda ‘Burada AFAD yok, UMKE yok. Halkımız yalnız bırakıldı’ sözünü söyledi mi?” Sanki bu cümleleri dile getirmek ve bunu haber yapmak suçmuş gibi…
Erdoğan iktidarı, böylesine büyük ulusal felaket karşısında bile bildiğimiz gibi davranmaktan vazgeçmedi. Toplumu bilgilendirmek yerine yine sosyal medyayı dert edindi kendisine. Fahrettin Altun, Elon Musk’ı da etiketleyerek “Twitter’dan sorumlu tutum bekliyoruz” yazıp “Dezenformasyonu bize bildirin” çağrısı yaparken RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin de TV’leri tehdit etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “defter tuttuğunu” söyleyerek parmak salladı…
Başka bir yayında deprem bölgesine giderken Konya yakınlarındaki tipide mahsur kalan bir muhabir, elindeki mikrofonu zor tutuyor, konuşurken dudakları titriyordu. Üzerinde incecik bir kaban ve altında kot pantolon vardı.
Deprem bölgesinden haber aktarmak için çırpınıyorlardı ama gerektiği gibi hazırlanmadan, koşullara uygun donanımları olmadan yola çıkmışlardı. Depremzedeler gibi onlar da dondurucu soğuğun yanı sıra yatacak güvenli yer ve gıda sorunuyla baş başaydı. Çok azının kurumları lojistik destek verebiliyordu. İlk ders bu olsun; felaket bölgesine hazırlıklı gitmek!
Sahadaki gazetecilerin tek sorunu donanım da değildi. Gözlemlerini sansürlemeden yansıtan gazeteciler provokasyon suçlamalarıyla, baskılarla karşılaştılar. OHAL ilan edildikten sonra müdahaleler daha da arttı; Basın Kartı ya da valilikten akreditasyonu olmayan gazetecilerin çalışmaları engellendi; saldırıya uğrayanlar, soruşturma açılanlar, gözaltına alınanlar oldu.
En ilginci de Diyarbakır’da gözaltına alınan gazeteci Mehmet Güleş’e emniyette yöneltilen soruydu; “Enkaz alanında bulunma sebebiniz nedir? M. Nuri Güzel isimli şahıs size vermiş olduğu röportajda ‘Burada AFAD yok, UMKE yok. Halkımız yalnız bırakıldı’ sözünü söyledi mi?” Sanki bu cümleleri dile getirmek ve bunu haber yapmak suçmuş gibi…
Erdoğan iktidarı, böylesine büyük ulusal felaket karşısında bile bildiğimiz gibi davranmaktan vazgeçmedi. Toplumu bilgilendirmek yerine yine sosyal medyayı dert edindi kendisine. Fahrettin Altun, Elon Musk’ı da etiketleyerek “Twitter’dan sorumlu tutum bekliyoruz” yazıp “Dezenformasyonu bize bildirin” çağrısı yaparken RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin de TV’leri tehdit etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “defter tuttuğunu” söyleyerek parmak salladı…
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.