Big
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 1,811
- Puanları
- 0
İsviçre’de toplanan “Barış Zirvesi” 16 Haziran’da yine tavsiye kararları ve Ukrayna’ya destek kararlılığı ile sona erdi. Zirvenin sonuç bildirgesine Rusya’nın kayıtsız şartsız Ukrayna topraklarından çekilmesi gerekliliği yazıldı. 78 ülke metni imzaladı. Ukrayna Başkanı Volodimir Zelensky “Eğer Rusya işgal ettiği Ukrayna topraklarından çekilirse barış müzakereleri yarın başlayabilir” diyerek, ülkesinin barışa her an hazır olduğunu açıkladı. Ama AB Komisyonu başkanı von der Leyen temkinliydi. “ Ukrayna için barış, tek adımda gerçekleşebilecek bir olay değil. Bu çok uzun bir yolculuk gibi olacak”[1] diyerek daha gerçekçi bir yorum yaptı. Böylece barışın yakın bir gelecekte mümkün olamayacağı sineye çekildi. Bir barış zirvesi daha sıfıra sıfır, elde var sıfır. Çok ara vermeden yeni bir zirvenin toplanması dileği bir yana, bundan sonra kısa vadede nelerle karşılaşılacağı belirsiz. Çünkü aradan 2 gün geçmeden Putin yola düşüp, şimdi Rusya’nın üretemediği silahları Kuzey Kore’den almaya gitti. Bitmek bilmeyen Rusya-Ukrayna savaşı artık bağımsızlık savaşı değil, vesayet savaşı. Ukrayna’nın arkasında “ durma aslanım” diyen “demokrasi havarisi” Batı, Rusya’nın arkasında ise akan kandan nemalanan Kuzey Kore ve Çin var.
Savaşı Sürdürme ve Savaşa Karşı Gelme Tercihi
İsviçre zirvesi ile Şubat 2022 de yazdığım “Mir Parantezinde Yeni bir Dünya Güvenlik Krizi”[2] başlıklı makale aklıma geldi. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı sürdürdüğü saldırganlığı, açık bir savaşa döndürdüğü, ama beklenmedik bir direnişle karşılaştığı “yeni kış savaşı”[3] Şubat 2022 de başladığında, Mir sözcüğünün Rusça barış anlamına gelmesi, üstelik hem Rusya, hem de Ukrayna devlet başkanlarının isimlerinin “mir” ile bitmesi, bana ilham vermişti. Ama bu Vladi(mir) Putin’in barışı tercih etmesine yetmedi. Belki de Putin “mir” sözcüğünün aynı zamanda “dünyaya egemen olan güç” anlamından güç aldı. Hala da öyle ve adeta bir petrol ve doğal gaz şeyhliğine dönüşen Rusya’yı tarihi bir mirasın peşinde yeniden süper güç haline getirmeye çalışıyor. Putin’in bu hayali ve kaynağını tarihten alan tehlikeli oyunu Ukrayna, Güney Kafkasya ve Baltık kıyıları için tehdit. Rusya barışı tercih etmeyen Vladimir yüzünden çevresine korku ve şiddet salıyor. Bu geniş coğrafyayı yeniden ele geçirerek, Rusya’nın emperyal egemenliğini, kendisinin ise ömür boyu siyasi iktidarını tahkim edeceğini sanıyor. Bu nedenle mir parantezinin diğer kanadı Volody(mir) ne kadar isterse istesin kendi başına barış parantezini kapayacak gücü bulamıyor. Dünya içinse güvenlik riski artarak devam ediyor. Üstelik bu şimdi nükleer savaş riski. Bu nedenle Batı adımlarını ihtiyatlı. Aba altından sopa, zirvelerden gözdağı ve dayanışma mesajı veriyor. Vladimir Putin, Rusya içeriden çökene, çökertilene kadar savaşı sürdüreceğe benzer. Hiçbir zirve veya kararlılık bunu değiştirebilecek güçte değil.
Tarafsız Kalma Tercihi
Tabii 78 ülkenin Rusya’ya verdiği mesajı küçümsememek gerek. BRICS+ üyelerinden Brezilya, Hindistan, Suudi Arabistan, Güney Afrika Cumhuriyeti ve BAE nin sonuç belgesini imzalamaması da Rusya’nın gölge şeriklerini göstermesi bakımından önemli. Onlar biraz “varışına gelişin, tarhanasına bulgur aşın” havasında rüzgârın yönüne göre davranacak. Ama ne de olsa gözlemci ülke olarak katıldıkları zirvede imza mecburiyetleri yoktu. Tarafsız kalma tercihi de bir gösterge. Öte yandan Türkiye’nin sonuç bildirgesini imzalaması dikkate değer. Belki NATO üyesi, hala kâğıt üstünde AB üye adayı ve Avrupa Konseyi üyesi olarak zaten mecburdu. Tarafsızlık Türkiye için bir tercih olamazdı. Ama bulunduğu bölge ve Rusya ile olan tarihi geçmişin yarattığı risklerle bunu gerçekten savaş karşıtı bir refleks ile yapmış da olabilir. Hassas denge iyi yönetilmek zorunda. Nitekim İsviçre Barış Zirvesi öncesinde “Sevgili Vladimir ”den bir tehdit te geldi. Türkiye bu tehdit karşısında eğilip, zirveye katılmaktan vaz geçemezdi. Sonuç belgesini imzalamasaydı, bile bile katlanabileceğinden daha büyük risklere girerdi. Zaten Rusya ile iş yapan Türk şirketlerine yaptırım üzerine yaptırım geliyor. Üstelik ne NATO, ne de AB üyeliği için alternatif olabilecek BRICS+ zirvelerine artık gözlemci olarak davet edilse bile henüz bu gruptan bir üyelik teklifi de gelmiş değil. BRICS+ şimdilik Türkiye için bir görünürlük, dış gezi ve belki sermaye arayışı platformu.
Savaşı Barışa Tercih Etmenin Bedeli
Acı olan koskoca Rusya liderinin 24 yıl sonra dünyanın en menfur liderlerinin başında gelen Kim Jong Un’un ayağına gitmesi. Vladivostok zirvesinde davet edilmişmiş. Uluslararası toplumun dışına itilmiş bir devletten aldığı davete icabet etme mecburiyeti “Vladimir” için savaşı barışa tercih etmenin bedeli. Ama işte bu aşağılanma sayesinde Rusya hala ekonomik çarklarını döndürebiliyor. Zirveye karşı yapılan zirvede iki ülke arasında ticaret ve güvenlik ilişkilerinin daha da derinleştirileceğinin konuşulması sürpriz değil. Rus ekonomisi zaten böyle ilişkiler sayesinde yüzde 5.4 ile büyümeye devam ediyor. En son enflasyon oranı sadece yüzde 7.8, işsizlik yüzde 8.5 olarak açıklanmış durumda. Hala cari işlemler fazlası var. GSYİH sının yüzde 1.8 i olsa bile bu iyi bir performans. Destek Çin, İran ve Kuzey Kore’den geldiği sürece Rusya’nın sırtı yere gelmiyor. Bütçe açığı iki yıldır süren savaşa ve savaş finansmanına rağmen yüzde 1.6. Faiz oranlarının yüzde 14 olması, standart ölçülerle elbette yüksek. Ama o kadar kusur kadı kızında bile bulunur. Savaşa, yaptırımlara ve uluslararası piyasalarda dondurulan nakit varlıklarına rağmen Rusya’da ekonomik durumun Türkiye’den iyi olmasına dikkat edelim. Ya RUİK de orada rakamları eğip, büküyor veya yolsuzluk ve israf Türkiye’deki gibi değil. Yine de Çarlık ve Sovyetler Birliği olarak nasıl iki kez içine göçtüyse, Rusya yine çökebilir. Şimdi dünya biraz da buna umut bağlamış gözüküyor.
Bundan Sonra Ne Beklenmeli?
Vladymir Putin’in bir savaş hazırlığı içinde olduğu 2008 den itibaren belliydi de dünya önem vermedi. Hatta 2013’de tarihçilerden “Kış Savaşının“ hatalarını öğrenmek için toplantılar yaptığında Putin’in yeni bir hazırlık yaptığını ve bu defa mutlak toprak kazanımı isteyeceğini dünya istihbarat örgütleri herhalde kestiremedi. Kırım’ı 2014 de ilhak ettiğinde daha ileri bir tarihte yarımadayı ana karaya bağlayan alanı genişletmek isteyeceği, Ukrayna’nın doğusundaki etnik farklılıkların buna zemin hazırlayacağı da belliydi. Dünya bunu tahmin etse bile artık ok yaydan çıkmıştı. Başlangıçta etkisiz yaptırımlar ve birkaç kınamayla işi geçiştireceğini sanan Batı, Ukrayna’ya her destek zirvesinde Rusya’yı kınamayı sürdürecek. Ama bu şimdi itildiği köşede, iyiden iyiye “dünyaya egemen olmak için Kuzey Kore ve Çin’i seçin” havasına giren Putin’e karşı bir şey yapmasına yetmeyecek. ABD, AB kısacası özgür ve demokratik dünya açık açık Ukrayna’ya malzeme, askerî donanım ve mali destek veriyor. Gönüllü askerler de işin cabası. Ancak en büyük direniş Ukraynalının. Onların ne kadar dayanma gücü kaldı? Önemli olan bu. Bunun ötesinde iki yıldır ortaya çıkan bir coğrafi gerçek var. Ukrayna’nın Doğusundaki 4 bölge artık fiilen Rusya’nın parçası. Ukrayna Rusya’nın Karadeniz hâkimiyetini kırdı. Ama Rusya kendi kontrolündeki bölgelerde nükleer santral demiyor, baraj demiyor vuruyor. Sonunda pes edip durmazsa, ivedi barış için sadece iki ihtimal var: Ya Ukrayna artık Kırım ve Doğu Ukrayna’daki ayrılıkçı bölgelerden[4] vaz geçecek veya hepsini geri almayı başaracak. Birinci tercihi Ukrayna’nın destekle bile yapması kolay değil. Bu Rusya’yı durdurmaz. İkinci ihtimale gelince, Ukrayna kaybettiği yerleri alsa bile elinde tutması zor. Bu nedenle, ayrılıkçı bölgelere Minsk anlaşmalarında öngörüldüğü gibi yarı özerk statü tanınabilir. Bir anlaşmaya ancak böyle varılabilir.
[1] “78 countries at Swiss conference agree Ukraine’s territorial integrity must be basis of any peace” (16 June, 2024),
[2] Sema Kalaycıoğlu(24 Şubat 2024) “Mir Parantezinde Yeni bir Dünya Güvenlik Krizi”, TASAM, tasam.org
[3] Sovyetlerin 1939-1940 Finlandiya saldırısını ilk “Kış Savaşı“ olarak anılmaktadır.
[4] Donets, Luhansk, Kharkiv ve Zaporijya. Zaporijya nükleer santrali bile şimdi Moskova’nın denetiminde.
Savaşı Sürdürme ve Savaşa Karşı Gelme Tercihi
İsviçre zirvesi ile Şubat 2022 de yazdığım “Mir Parantezinde Yeni bir Dünya Güvenlik Krizi”[2] başlıklı makale aklıma geldi. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı sürdürdüğü saldırganlığı, açık bir savaşa döndürdüğü, ama beklenmedik bir direnişle karşılaştığı “yeni kış savaşı”[3] Şubat 2022 de başladığında, Mir sözcüğünün Rusça barış anlamına gelmesi, üstelik hem Rusya, hem de Ukrayna devlet başkanlarının isimlerinin “mir” ile bitmesi, bana ilham vermişti. Ama bu Vladi(mir) Putin’in barışı tercih etmesine yetmedi. Belki de Putin “mir” sözcüğünün aynı zamanda “dünyaya egemen olan güç” anlamından güç aldı. Hala da öyle ve adeta bir petrol ve doğal gaz şeyhliğine dönüşen Rusya’yı tarihi bir mirasın peşinde yeniden süper güç haline getirmeye çalışıyor. Putin’in bu hayali ve kaynağını tarihten alan tehlikeli oyunu Ukrayna, Güney Kafkasya ve Baltık kıyıları için tehdit. Rusya barışı tercih etmeyen Vladimir yüzünden çevresine korku ve şiddet salıyor. Bu geniş coğrafyayı yeniden ele geçirerek, Rusya’nın emperyal egemenliğini, kendisinin ise ömür boyu siyasi iktidarını tahkim edeceğini sanıyor. Bu nedenle mir parantezinin diğer kanadı Volody(mir) ne kadar isterse istesin kendi başına barış parantezini kapayacak gücü bulamıyor. Dünya içinse güvenlik riski artarak devam ediyor. Üstelik bu şimdi nükleer savaş riski. Bu nedenle Batı adımlarını ihtiyatlı. Aba altından sopa, zirvelerden gözdağı ve dayanışma mesajı veriyor. Vladimir Putin, Rusya içeriden çökene, çökertilene kadar savaşı sürdüreceğe benzer. Hiçbir zirve veya kararlılık bunu değiştirebilecek güçte değil.
Tarafsız Kalma Tercihi
Tabii 78 ülkenin Rusya’ya verdiği mesajı küçümsememek gerek. BRICS+ üyelerinden Brezilya, Hindistan, Suudi Arabistan, Güney Afrika Cumhuriyeti ve BAE nin sonuç belgesini imzalamaması da Rusya’nın gölge şeriklerini göstermesi bakımından önemli. Onlar biraz “varışına gelişin, tarhanasına bulgur aşın” havasında rüzgârın yönüne göre davranacak. Ama ne de olsa gözlemci ülke olarak katıldıkları zirvede imza mecburiyetleri yoktu. Tarafsız kalma tercihi de bir gösterge. Öte yandan Türkiye’nin sonuç bildirgesini imzalaması dikkate değer. Belki NATO üyesi, hala kâğıt üstünde AB üye adayı ve Avrupa Konseyi üyesi olarak zaten mecburdu. Tarafsızlık Türkiye için bir tercih olamazdı. Ama bulunduğu bölge ve Rusya ile olan tarihi geçmişin yarattığı risklerle bunu gerçekten savaş karşıtı bir refleks ile yapmış da olabilir. Hassas denge iyi yönetilmek zorunda. Nitekim İsviçre Barış Zirvesi öncesinde “Sevgili Vladimir ”den bir tehdit te geldi. Türkiye bu tehdit karşısında eğilip, zirveye katılmaktan vaz geçemezdi. Sonuç belgesini imzalamasaydı, bile bile katlanabileceğinden daha büyük risklere girerdi. Zaten Rusya ile iş yapan Türk şirketlerine yaptırım üzerine yaptırım geliyor. Üstelik ne NATO, ne de AB üyeliği için alternatif olabilecek BRICS+ zirvelerine artık gözlemci olarak davet edilse bile henüz bu gruptan bir üyelik teklifi de gelmiş değil. BRICS+ şimdilik Türkiye için bir görünürlük, dış gezi ve belki sermaye arayışı platformu.
Savaşı Barışa Tercih Etmenin Bedeli
Acı olan koskoca Rusya liderinin 24 yıl sonra dünyanın en menfur liderlerinin başında gelen Kim Jong Un’un ayağına gitmesi. Vladivostok zirvesinde davet edilmişmiş. Uluslararası toplumun dışına itilmiş bir devletten aldığı davete icabet etme mecburiyeti “Vladimir” için savaşı barışa tercih etmenin bedeli. Ama işte bu aşağılanma sayesinde Rusya hala ekonomik çarklarını döndürebiliyor. Zirveye karşı yapılan zirvede iki ülke arasında ticaret ve güvenlik ilişkilerinin daha da derinleştirileceğinin konuşulması sürpriz değil. Rus ekonomisi zaten böyle ilişkiler sayesinde yüzde 5.4 ile büyümeye devam ediyor. En son enflasyon oranı sadece yüzde 7.8, işsizlik yüzde 8.5 olarak açıklanmış durumda. Hala cari işlemler fazlası var. GSYİH sının yüzde 1.8 i olsa bile bu iyi bir performans. Destek Çin, İran ve Kuzey Kore’den geldiği sürece Rusya’nın sırtı yere gelmiyor. Bütçe açığı iki yıldır süren savaşa ve savaş finansmanına rağmen yüzde 1.6. Faiz oranlarının yüzde 14 olması, standart ölçülerle elbette yüksek. Ama o kadar kusur kadı kızında bile bulunur. Savaşa, yaptırımlara ve uluslararası piyasalarda dondurulan nakit varlıklarına rağmen Rusya’da ekonomik durumun Türkiye’den iyi olmasına dikkat edelim. Ya RUİK de orada rakamları eğip, büküyor veya yolsuzluk ve israf Türkiye’deki gibi değil. Yine de Çarlık ve Sovyetler Birliği olarak nasıl iki kez içine göçtüyse, Rusya yine çökebilir. Şimdi dünya biraz da buna umut bağlamış gözüküyor.
Bundan Sonra Ne Beklenmeli?
Vladymir Putin’in bir savaş hazırlığı içinde olduğu 2008 den itibaren belliydi de dünya önem vermedi. Hatta 2013’de tarihçilerden “Kış Savaşının“ hatalarını öğrenmek için toplantılar yaptığında Putin’in yeni bir hazırlık yaptığını ve bu defa mutlak toprak kazanımı isteyeceğini dünya istihbarat örgütleri herhalde kestiremedi. Kırım’ı 2014 de ilhak ettiğinde daha ileri bir tarihte yarımadayı ana karaya bağlayan alanı genişletmek isteyeceği, Ukrayna’nın doğusundaki etnik farklılıkların buna zemin hazırlayacağı da belliydi. Dünya bunu tahmin etse bile artık ok yaydan çıkmıştı. Başlangıçta etkisiz yaptırımlar ve birkaç kınamayla işi geçiştireceğini sanan Batı, Ukrayna’ya her destek zirvesinde Rusya’yı kınamayı sürdürecek. Ama bu şimdi itildiği köşede, iyiden iyiye “dünyaya egemen olmak için Kuzey Kore ve Çin’i seçin” havasına giren Putin’e karşı bir şey yapmasına yetmeyecek. ABD, AB kısacası özgür ve demokratik dünya açık açık Ukrayna’ya malzeme, askerî donanım ve mali destek veriyor. Gönüllü askerler de işin cabası. Ancak en büyük direniş Ukraynalının. Onların ne kadar dayanma gücü kaldı? Önemli olan bu. Bunun ötesinde iki yıldır ortaya çıkan bir coğrafi gerçek var. Ukrayna’nın Doğusundaki 4 bölge artık fiilen Rusya’nın parçası. Ukrayna Rusya’nın Karadeniz hâkimiyetini kırdı. Ama Rusya kendi kontrolündeki bölgelerde nükleer santral demiyor, baraj demiyor vuruyor. Sonunda pes edip durmazsa, ivedi barış için sadece iki ihtimal var: Ya Ukrayna artık Kırım ve Doğu Ukrayna’daki ayrılıkçı bölgelerden[4] vaz geçecek veya hepsini geri almayı başaracak. Birinci tercihi Ukrayna’nın destekle bile yapması kolay değil. Bu Rusya’yı durdurmaz. İkinci ihtimale gelince, Ukrayna kaybettiği yerleri alsa bile elinde tutması zor. Bu nedenle, ayrılıkçı bölgelere Minsk anlaşmalarında öngörüldüğü gibi yarı özerk statü tanınabilir. Bir anlaşmaya ancak böyle varılabilir.
[1] “78 countries at Swiss conference agree Ukraine’s territorial integrity must be basis of any peace” (16 June, 2024),
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
[2] Sema Kalaycıoğlu(24 Şubat 2024) “Mir Parantezinde Yeni bir Dünya Güvenlik Krizi”, TASAM, tasam.org
[3] Sovyetlerin 1939-1940 Finlandiya saldırısını ilk “Kış Savaşı“ olarak anılmaktadır.
[4] Donets, Luhansk, Kharkiv ve Zaporijya. Zaporijya nükleer santrali bile şimdi Moskova’nın denetiminde.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.