Big
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 1,811
- Puanları
- 0
Son birkaç haftaki gündem yoğunluğu arasında fırsat bulamadım. Oysa Türkiye tarihinin kapkara sayfası 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili yaşadıklarımı anlatacaktım. Bugün sizlerle o anımı paylaşmak istiyorum:
Çocuğum; ilkokula yeni başlayacağım. Yıl 1955. Aylardan Eylül. Birkaç yıldır çok yakın bir arkadaşım var. İsmi Miço. Dimitri’nin kısaltılmışı. Ailesi İstanbullu kadim Rum. Babası Koço; Şaşkınbakkal’da cadde üstünde bir bakkaliye dükkanı var. Annesi Madam Eleni. Sarışın, pek hoş bir hanım. Bizim Suadiye’deki evden çıkıp ilerde sola sapınca bahçe içinde, tek katlı bir evde oturuyorlar.
Hemen hemen her gün Miço bize geliyor; bahçede oynuyoruz. Koço anneme çok yardımcı oluyor. Bir telefon uzaklığında. Evde ne eksikse hemen yetiştiriyor.
O mahut 6 Eylül akşam üstü, sahibi MİT elemanı olduğu açıkça bilinen Mithat Perin’in şaibeli İstanbul Ekspres gazetesi “Selanik’teki Atatürk’ün Evi Bombalandı” diye manşet atınca kıyamet kopuyor. Ekleyeyim, gazetenin yazıişleri müdürü de daha sonra Paris’te ünlü SİPA ajansını kuracak olan gene MİT aparatı Gökşin Sipahioğlu’ydu. Çok anlatıldı, yazıldı, çizildi. Ben oralara girmeyeceğim. Sadece bizim küçük mahallede yaşananları aklımın erdiği, hatırladığım kadarıyla sizlere anlatacağım.
Gözü dönmüş, lümpen güruhların başta Rumlar olmak üzere, Müslüman olmayan cemaat mensuplarına ait ev ve iş yerlerini yağmalamaya başlandıkları haberleri ortalığa yayılıyor. Koço ve ailesi korku içinde. Sadece onlar mı? Bizim biraz ilerimizde Madam Kalliyopi ve eşi Kadri Bey’in evi var. Onların aksi istikametindeki bir evde Madam Evdoksiya oturuyor. Neyse ki onun eşi de Türk; Mehmet Atakan.
Deniz kıyısından caddeye çıkan, o zamanki adıyla İskele Yolu’nda Berec ailesi oturuyor. Biraz ilerlerinde Goldştaynlar’ın evi var. Az ötede Rodrikler. Üç aile de Yahudi cemaatinden.
Babam Selim Ragıp Emeç o sırada kamuoyunda çok etkili Son Posta gazetesinin sahibi ve baş yazarı. Aynı zamanda iktidardaki Demokrat Parti’den milletvekili. Hemen harekete geçiyor. Koço ve ailesine herhangi bir zarar gelmemesi için onların bizim evin bodrumunda saklanmaları kararı alınıyor. Öyle de oluyor.
Neyse ki vandal sürüsü Suadiye’ye uğramadı. Koço’nun bakkaliyesine bir zarar gelmedi. Madam Kalliyopi ve Madam Evdoksiya, Berecler, Goldştaynlar ve Rodrikler iki gün süren dehşet dolu bekleyişten sonra rahat bir nefes aldılar. Ama yaşanan dehşet, korkunç görüntüler hafızalara kazındı. Özellikle İstanbullu Rumlar’ı hedef alan bu korkunç saldırılarda tam bir pogrom yaşandı. Bu ülkede artık her an, her şeyin olabileceği ortaya çıktı. Onlardan değilsen muteber vatandaş olamazsın. Ya susup haddini bilirsin ya da ölürsün. Mesaj son derece netti.
6-7 Eylül’den sonra ne mi oldu? Koço, “Koço’nun Bakkaliyesi” ismini Ankara Pazarı’na çevirdi. Ailece birkaç yıl daha dayandılar. Ancak 27 Mayıs 1960’daki askeri darbe faciasından sonra, uygun zamanı bekleyip Atina’ya göç ettiler. Arkadaşım Miço’yla bir daha görüşemeyeceğimizin bilinciyle keder içinde vedalaştık.
Benim yaşımda olan Miço acaba yaşıyor mu? Yaşıyorsa nerede? Miço, anavatanını terk etmek zorunda bırakan hain güçlerin kimler olduklarını anladın mı, sevgili çocukluk arkadaşım?
Seferberlik Tetkik Kurulu elemanlarından Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun yıllar sonra, gazeteci dostum Fatih Güllapoğlu’nun “Tanksız, Topsuz Harekat” kitabında şu ifadesi var:
“6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?”
Evet Paşa, öyle muhteşem bir örgütlenmeydi ki etnik temizlik, yani soykırım suçu işlediniz! Paşa, kendi ikballeriniz uğruna, kendi ellerinizle bu ülkeyi yıkıma sürüklediniz. Siyasal İslamcılar’ın ellerine teslim ettiniz. Bugün bütün Türkiye çapında 1,500 Rum, 50 bin kadar Ermeni, 20 bin de Yahudi kaldı. Süryaniler’i, Keldaniler’i bilmiyoruz. Türkiye Menzilciler, Süleymancılar, Nakşiler, İsmailağa Cemaati ve bilmem ne tarikatları ve cemaatlerine teslim olmuş. Kutlu olsun!
Çocuğum; ilkokula yeni başlayacağım. Yıl 1955. Aylardan Eylül. Birkaç yıldır çok yakın bir arkadaşım var. İsmi Miço. Dimitri’nin kısaltılmışı. Ailesi İstanbullu kadim Rum. Babası Koço; Şaşkınbakkal’da cadde üstünde bir bakkaliye dükkanı var. Annesi Madam Eleni. Sarışın, pek hoş bir hanım. Bizim Suadiye’deki evden çıkıp ilerde sola sapınca bahçe içinde, tek katlı bir evde oturuyorlar.
Hemen hemen her gün Miço bize geliyor; bahçede oynuyoruz. Koço anneme çok yardımcı oluyor. Bir telefon uzaklığında. Evde ne eksikse hemen yetiştiriyor.
O mahut 6 Eylül akşam üstü, sahibi MİT elemanı olduğu açıkça bilinen Mithat Perin’in şaibeli İstanbul Ekspres gazetesi “Selanik’teki Atatürk’ün Evi Bombalandı” diye manşet atınca kıyamet kopuyor. Ekleyeyim, gazetenin yazıişleri müdürü de daha sonra Paris’te ünlü SİPA ajansını kuracak olan gene MİT aparatı Gökşin Sipahioğlu’ydu. Çok anlatıldı, yazıldı, çizildi. Ben oralara girmeyeceğim. Sadece bizim küçük mahallede yaşananları aklımın erdiği, hatırladığım kadarıyla sizlere anlatacağım.
Gözü dönmüş, lümpen güruhların başta Rumlar olmak üzere, Müslüman olmayan cemaat mensuplarına ait ev ve iş yerlerini yağmalamaya başlandıkları haberleri ortalığa yayılıyor. Koço ve ailesi korku içinde. Sadece onlar mı? Bizim biraz ilerimizde Madam Kalliyopi ve eşi Kadri Bey’in evi var. Onların aksi istikametindeki bir evde Madam Evdoksiya oturuyor. Neyse ki onun eşi de Türk; Mehmet Atakan.
Deniz kıyısından caddeye çıkan, o zamanki adıyla İskele Yolu’nda Berec ailesi oturuyor. Biraz ilerlerinde Goldştaynlar’ın evi var. Az ötede Rodrikler. Üç aile de Yahudi cemaatinden.
Babam Selim Ragıp Emeç o sırada kamuoyunda çok etkili Son Posta gazetesinin sahibi ve baş yazarı. Aynı zamanda iktidardaki Demokrat Parti’den milletvekili. Hemen harekete geçiyor. Koço ve ailesine herhangi bir zarar gelmemesi için onların bizim evin bodrumunda saklanmaları kararı alınıyor. Öyle de oluyor.
Neyse ki vandal sürüsü Suadiye’ye uğramadı. Koço’nun bakkaliyesine bir zarar gelmedi. Madam Kalliyopi ve Madam Evdoksiya, Berecler, Goldştaynlar ve Rodrikler iki gün süren dehşet dolu bekleyişten sonra rahat bir nefes aldılar. Ama yaşanan dehşet, korkunç görüntüler hafızalara kazındı. Özellikle İstanbullu Rumlar’ı hedef alan bu korkunç saldırılarda tam bir pogrom yaşandı. Bu ülkede artık her an, her şeyin olabileceği ortaya çıktı. Onlardan değilsen muteber vatandaş olamazsın. Ya susup haddini bilirsin ya da ölürsün. Mesaj son derece netti.
6-7 Eylül’den sonra ne mi oldu? Koço, “Koço’nun Bakkaliyesi” ismini Ankara Pazarı’na çevirdi. Ailece birkaç yıl daha dayandılar. Ancak 27 Mayıs 1960’daki askeri darbe faciasından sonra, uygun zamanı bekleyip Atina’ya göç ettiler. Arkadaşım Miço’yla bir daha görüşemeyeceğimizin bilinciyle keder içinde vedalaştık.
Benim yaşımda olan Miço acaba yaşıyor mu? Yaşıyorsa nerede? Miço, anavatanını terk etmek zorunda bırakan hain güçlerin kimler olduklarını anladın mı, sevgili çocukluk arkadaşım?
Seferberlik Tetkik Kurulu elemanlarından Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun yıllar sonra, gazeteci dostum Fatih Güllapoğlu’nun “Tanksız, Topsuz Harekat” kitabında şu ifadesi var:
“6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?”
Evet Paşa, öyle muhteşem bir örgütlenmeydi ki etnik temizlik, yani soykırım suçu işlediniz! Paşa, kendi ikballeriniz uğruna, kendi ellerinizle bu ülkeyi yıkıma sürüklediniz. Siyasal İslamcılar’ın ellerine teslim ettiniz. Bugün bütün Türkiye çapında 1,500 Rum, 50 bin kadar Ermeni, 20 bin de Yahudi kaldı. Süryaniler’i, Keldaniler’i bilmiyoruz. Türkiye Menzilciler, Süleymancılar, Nakşiler, İsmailağa Cemaati ve bilmem ne tarikatları ve cemaatlerine teslim olmuş. Kutlu olsun!
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.