Big
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 1,811
- Puanları
- 0
Kura çektik kötü giden ekonominin bedelini ödemek konusunda, şans bir kez daha dar ve sabit gelirlilere güldü. Allah’tan bundan önce defalarca kapısına giderek ekonomik krizlerin çözümü için reçete istediğimiz, o İMF denen canavardan borç alma işlerini çok zaman önce bırakmıştık, hatta IMF’ye borç bile vererek kendisine muhtaç olmadığımızı da şırak diye bir tokat gibi yüzüne vurmuştuk.
2013 yılında Cumhurbaşkanımızın ifadesi ile o zaman ekonomiye bakan zat (Ali Babacan), kendisine gelmiş ve “Efendim İMF bizden 5 milyar dolar borç istiyor, verelim mi?” diye sormuş; kendisi de “Verin, yardım alan buyruk alır” özlü sözü ile durumu özetlemiş idi. Her ne kadar IMF raporlarına göre o bir taahhüt olarak istenmiş ve taahhüt hiç kullanılmamış olsa da, neticede IMF bizden yardım istemiş ve bunun karşılığında da buyruklarımıza uymak zorunda kalmıştı.
Sonrasında mesela yaşanan göç dalgasında gücümüzle müsavi olarak çokça hayırlarımız olmuştu Suriye başta olmak üzere bölgenin diğer Müslüman halklarına da. Neticede aramızda din kardeşliği hukuku vardı ve biz onlara bakmakla yükümlü abileri idik. Bu vazifemizi de bihakkın yaptık ve karşılığında 40 milyar dolar gibi bir maliyete de katlandık. En azından Sayın Cumhurbaşkanımız bunun 40 milyar dolar olduğunu söyledi birkaç kez, lakin muhtemelen bir yerden sonra da hesaplamayı bıraktık. Benim aklımda kalan mesela 2019’da da 40 milyar dolardı. 2024’e kadar nerelere vardı onu da bilmiyoruz. Elbette güçlü devlet olmak da bu tip hesaplar yapamamayı gerektiriyor. Neticede artık onlar göçmenler değil, bizim ekonomimizi ayakta tutan, katma değer üreten ve varlığımızı borçlu olduğumuz muhacir kardeşlerimiz.
Asgari ücreti beğenmeyen ve kendi vatanlarının kıymetini bilmeyen Türklere de örnek teşkil eden bu kardeşlerimiz reel sektörü sigorta ödemek yükünden de kurtararak ülkeye yapabilecekleri en büyük iyiliği yapıyorlar. Şu an reel sektör ayakta duruyorsa işte o kahramanlar sayesinde.
Mesela onlar bu fedakarlıklara katlanırken bizler ne yapıyoruz, sigortalı çalışmak, özlük haklarımızı almak, sağlık konusunda hastanelerde sorun yaşamamak, ilaçlarımıza fark ödememek istiyoruz; hem, hem de maaşlarımıza utanmadan zam gelsin istiyoruz. Ama onları da bulamayan ve talep etmeyen buna rağmen vatanından uzakta bile mutlu olmayı başarabilen mültecilerden hiç ders almıyoruz mesela.
Asgari ücretin bir standart ücret haline dönüşmesinden şikayet ediyoruz biz ama, onu da bulamayanlar var diye hiç düşünmüyoruz. Memleketimizin itibarı söz konusu iken biz hala işsizlikmiş, yaşam koşullarının zorluğu imiş, hastanelerde sıra bulamamakmış gibi adı üzerinde temel insan haklarına tekabül eden basit işlerle uğraşıyoruz.
Sayın ekonomi bakanımızın da daha önce bihakkın ve veciz şekilde konuyu izah ederken kullandığı ifade ile “çerez paralarının” peşine düşüyoruz. Neymiş efendim, uçaklarmış, makam araçları imiş, koruma orduları imiş, yazlık kışlık saraylarmış. Bunlar olmasa itibarımız ne olacak düşünen yok ama. İtibardan tasarruf ederek yaşayacağımız zilleti düşünmeden emekli maaşlarını asgari ücreti uyanmadan dile getirmeye devam ediyoruz.
Neyse ki dirayetli bir yönetimimiz var da bizi ciddiye almıyor. Özellikle ekonomi yönetimiz reel ekonomik politikaların yolunun dar gelirli üzerine yeni vergiler salmak olduğunu, 1999 da başlayan ve 2008’le şaikasına ulaşan emekli maaş israfının önüne çekilen setlerden taviz vermemek olduğunu çok iyi biliyor.
Hatta bir ara en altta eşitleme politikası olarak tanımlanması mümkün olan seyyanen zamların da artık gündemden kalkması gerektiğinin hepimiz farkındayız. Bırakalım o seyyanen zamlar sayesinde yıllarca zenginleşen emekli de artık gerçek maaşı ile yüzleşsin ve hükümetimizin yıllarca onlar için yaptığı büyük fedakarlığın farkına varsın.
Yoksa bu işler düzelmez. Biz ders almıyoruz çünkü. Biz böyle hadsiz şekilde davranmaya devam edersek, Allah korusun o mülteci kardeşlerimiz de gider ülkelerine ve ne haliniz varsa görün derlerse, ne yaparız. Ya da mesela şikayet ettiğimiz emekli maaşlarına ödenen o seyyanen zamlar da geri alınırsa. Hiç bunları düşünmüyoruz. Asgari ücrete zam istiyoruz mesela ama eğer devletimiz ve reel sektör öyle bir fedakarlık yaparsa asgari ücretli sayısının da bugünkü rakamların iki katına çıkma ihtimali üzerinde hiç durmuyoruz.
Her tarafa açtığımız üniversitelere barajsız girerken memnun olan çocuklarımız oralardan mezun olup bir de siyasi tanıdığı olmadan işsizlikten dert yanıyor mesela. Ya o üniversiteler olmasa böyle bir ümidimiz de olmazdı, mecburen teknik işlere yönelmek zorunda kalırdık diye hiç düşünmüyor. Neticede ‘Allah Devletimize zeval vermesin. Herkes de haddini bilsin’ rica edeceğim.
2013 yılında Cumhurbaşkanımızın ifadesi ile o zaman ekonomiye bakan zat (Ali Babacan), kendisine gelmiş ve “Efendim İMF bizden 5 milyar dolar borç istiyor, verelim mi?” diye sormuş; kendisi de “Verin, yardım alan buyruk alır” özlü sözü ile durumu özetlemiş idi. Her ne kadar IMF raporlarına göre o bir taahhüt olarak istenmiş ve taahhüt hiç kullanılmamış olsa da, neticede IMF bizden yardım istemiş ve bunun karşılığında da buyruklarımıza uymak zorunda kalmıştı.
Sonrasında mesela yaşanan göç dalgasında gücümüzle müsavi olarak çokça hayırlarımız olmuştu Suriye başta olmak üzere bölgenin diğer Müslüman halklarına da. Neticede aramızda din kardeşliği hukuku vardı ve biz onlara bakmakla yükümlü abileri idik. Bu vazifemizi de bihakkın yaptık ve karşılığında 40 milyar dolar gibi bir maliyete de katlandık. En azından Sayın Cumhurbaşkanımız bunun 40 milyar dolar olduğunu söyledi birkaç kez, lakin muhtemelen bir yerden sonra da hesaplamayı bıraktık. Benim aklımda kalan mesela 2019’da da 40 milyar dolardı. 2024’e kadar nerelere vardı onu da bilmiyoruz. Elbette güçlü devlet olmak da bu tip hesaplar yapamamayı gerektiriyor. Neticede artık onlar göçmenler değil, bizim ekonomimizi ayakta tutan, katma değer üreten ve varlığımızı borçlu olduğumuz muhacir kardeşlerimiz.
Asgari ücreti beğenmeyen ve kendi vatanlarının kıymetini bilmeyen Türklere de örnek teşkil eden bu kardeşlerimiz reel sektörü sigorta ödemek yükünden de kurtararak ülkeye yapabilecekleri en büyük iyiliği yapıyorlar. Şu an reel sektör ayakta duruyorsa işte o kahramanlar sayesinde.
Mesela onlar bu fedakarlıklara katlanırken bizler ne yapıyoruz, sigortalı çalışmak, özlük haklarımızı almak, sağlık konusunda hastanelerde sorun yaşamamak, ilaçlarımıza fark ödememek istiyoruz; hem, hem de maaşlarımıza utanmadan zam gelsin istiyoruz. Ama onları da bulamayan ve talep etmeyen buna rağmen vatanından uzakta bile mutlu olmayı başarabilen mültecilerden hiç ders almıyoruz mesela.
Asgari ücretin bir standart ücret haline dönüşmesinden şikayet ediyoruz biz ama, onu da bulamayanlar var diye hiç düşünmüyoruz. Memleketimizin itibarı söz konusu iken biz hala işsizlikmiş, yaşam koşullarının zorluğu imiş, hastanelerde sıra bulamamakmış gibi adı üzerinde temel insan haklarına tekabül eden basit işlerle uğraşıyoruz.
Sayın ekonomi bakanımızın da daha önce bihakkın ve veciz şekilde konuyu izah ederken kullandığı ifade ile “çerez paralarının” peşine düşüyoruz. Neymiş efendim, uçaklarmış, makam araçları imiş, koruma orduları imiş, yazlık kışlık saraylarmış. Bunlar olmasa itibarımız ne olacak düşünen yok ama. İtibardan tasarruf ederek yaşayacağımız zilleti düşünmeden emekli maaşlarını asgari ücreti uyanmadan dile getirmeye devam ediyoruz.
Neyse ki dirayetli bir yönetimimiz var da bizi ciddiye almıyor. Özellikle ekonomi yönetimiz reel ekonomik politikaların yolunun dar gelirli üzerine yeni vergiler salmak olduğunu, 1999 da başlayan ve 2008’le şaikasına ulaşan emekli maaş israfının önüne çekilen setlerden taviz vermemek olduğunu çok iyi biliyor.
Hatta bir ara en altta eşitleme politikası olarak tanımlanması mümkün olan seyyanen zamların da artık gündemden kalkması gerektiğinin hepimiz farkındayız. Bırakalım o seyyanen zamlar sayesinde yıllarca zenginleşen emekli de artık gerçek maaşı ile yüzleşsin ve hükümetimizin yıllarca onlar için yaptığı büyük fedakarlığın farkına varsın.
Yoksa bu işler düzelmez. Biz ders almıyoruz çünkü. Biz böyle hadsiz şekilde davranmaya devam edersek, Allah korusun o mülteci kardeşlerimiz de gider ülkelerine ve ne haliniz varsa görün derlerse, ne yaparız. Ya da mesela şikayet ettiğimiz emekli maaşlarına ödenen o seyyanen zamlar da geri alınırsa. Hiç bunları düşünmüyoruz. Asgari ücrete zam istiyoruz mesela ama eğer devletimiz ve reel sektör öyle bir fedakarlık yaparsa asgari ücretli sayısının da bugünkü rakamların iki katına çıkma ihtimali üzerinde hiç durmuyoruz.
Her tarafa açtığımız üniversitelere barajsız girerken memnun olan çocuklarımız oralardan mezun olup bir de siyasi tanıdığı olmadan işsizlikten dert yanıyor mesela. Ya o üniversiteler olmasa böyle bir ümidimiz de olmazdı, mecburen teknik işlere yönelmek zorunda kalırdık diye hiç düşünmüyor. Neticede ‘Allah Devletimize zeval vermesin. Herkes de haddini bilsin’ rica edeceğim.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.