Big
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 1,811
- Puanları
- 0
Bayramda en büyük mesaiyi yapan siyasi Mehmet Şimşek gibi görünüyor. Elbette o artık bir siyasi mi yoksa bir bürokrat mı orası biraz karışık. Bakanların siyasetçiden daha çok bürokrat olduğu bir sisteme geçmiş görünse de Sayın Şimşek’in tek örnek olmadığı, oldukça AK Partili, ama teknokrat görünümlü bakanımız da var.
Ancak hakkını yememek lazım ki Sayın Şimşek göreve getirilmeyen; görev kabul eden tek örnek gibi duruyor. Olay buradan bakınca biraz daha can sıkıcı aslında. Çünkü Sayın Şimşek daha önceki bakanlık tecrübesinde kendisine yakıştırılan ülkenin ekonomisini ayağa kaldıran iki kişiden biri olarak görünüyordu. Diğeri de Ali Babacan’dı ve o artık tamamen başka bir yerde. Şimşek ise asıl irade sahibinin kim olduğu konusunda yaşanan çatışmaların ardından özgürleştirilmiş ve pek de muteber bir özgürleştirme süreci yaşamamıştı aslında.
Hatta 7 Aralık 2019 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gazabına uğrayanlardan biri de Mehmet Şimşek idi ve hepimiz hatırlarız konu Halk Bank’ı dolandırmaya çalışmak idi.
Şimşek aslında daha önce de Hükümetin genel politikaları ile senkronize olamadığı dönemler yaşamıştı. Mesela gezi parkı olaylarından hemen sonra da Mehmet Şimşek olayların ekonomiye olumsuz etkisinden, ancak 1.4 milyar dolar gibi bir rakamdan bahsetmiş idi. Bu rakamlar daha sonra hükümetin ekonomik mesuliyeti yüklediği gezi parkı olaylarının o kadar büyük bir sonuç doğurmadığına işaret ediyordu.
Ancak aynı günlerde bir başka uluslararası bakanımız ve bugün büyük elçimiz olan Egemen Bağış Gezi Parkı'ndaki her bir ağacın 10 milyar dolar maliyeti olduğunu söylemişti. Hesabı da 5 ağaç üzerinden yapmıştı. Yani Mehmet Şimşek tarafından yapılan 1.4 milyar dolarlık hesap aynı tarihlerde Egemen Bağış tarafından 50 milyar dolar olarak açıklanmıştı.
Olay sonrasında 128 Milyar dolara kadar uzandı. “Nereye gitti bu 128 Milyar dolar” sorusunun genel olarak cevabı yine çoğunlukla Gezi olaylarında arandı. Araya bir de pandemi girmişti ve ekonominin kötü gidişinin sorumluları da net olarak ortadaydı.
Ama elbette Nas denerek faiz indirimi yapmanın mesele ile herhangi bir alakası yoktu. O arada birçok kişinin alışılmamış döviz hareketlerinden nemalanması, ya da bir günde kur korumalı mevduat hareketleri ile oluşan transferlerin hiçbir sorumluluğu yoktu olup bitende. Hatta eni konu bir sürü pazarlık ile göreve geri gelen Mehmet Şimşek’in rasyonel politikalara geri dönmek ifadesinin bile hükümete yüklediği bir sorumluluk oluşmamıştı ki, bütün bunlara rağmen mevcut hükümet seçimi bir kez daha kazanmıştı.
Şimdi Sayın Şimşek ülkeyi, bir vergilendirme cennetine dönüştürmeye çalışsa da bunun da öncekilerden bir farkının olacağını ummak meseleye çok kasıtlı bir şekilde pembe bakmak anlamına gelir aslında. Kanunlara uymanın istisna olduğu bir gelenekten geliyoruz ülkece. Çünkü vergilendirilmiş o kutsal kazancın sadece emekliler ve asgari ücretlilere nasip olduğu bir ülke olmaktan çok mutluyuz epeydir.
Ama burada asıl mesele ülkenin bekası ile içinde bulunduğumuz ekonomik durum arasındaki ilişki biçimi. İktidar olmanın ya da iktidar olma şansına sahip olmanın ülkenin bekası ile ilişkilendirilmesi bizimki gibi gelenekleri oturmamış ve hatta gelenekleri siyasete göre değişebilen toplumlarda siyasetin kendisini var etme biçimlerinden birine çok kolay dönüşebiliyor.
Siyaset kendisini bu şekilde var edebildiği sürece halkın katlanabilme katsayısı üzerine yükleniyor. O katsayı katlanabilme maliyetlerinin üzerine çıkıncaya kadar da söylem umutla da beslenebiliyor, “Yeter ki var olalım” düsturu ile de
Ama tarihin en uzun rıza üretme ve hatta her farklı şekilde rıza üretme başarısına sahip siyasi iktidar için bile işler o kadar kolay değil. Mehmet Şimşek ise aldığı görevin ayrıntılarına çok takılmayacak kadar uzun süreli bir pazarlıkla kabul ettiği vazifesini yapıyor ve bu sefer rıza üretmek gibi bir dert yok görünüyor.
Sorun şu ki bütün muhalefetin ve hatta son dönemde belki de Sayın Erdoğan’ın bile kurtulmaya çalıştığı Başkanlık sisteminden kimse direk geri adım atmayı önermiyor. Muhalefet bu şartlarda iktidara gelmek yerine şartların biraz daha olgunlaşmasını bekliyor gibi görünüyor.
Bütün bunları anlayabilirim belki ama ülkenin buraya kadar gelmesinde mesuliyeti olan, o kadar siyasi ve ekonomik tercihin sahibi olanların, IMF politikalarından ülkeyi kurtardıklarını söyleyenlerin, eski günlere geri dönüşün bedelini bile sadece bir kesime ödetmesini siyasi bir olgunlaşma zamanını beklemek olarak değerlendirmeyi anlamam daha zor kendi adıma.
Ancak hakkını yememek lazım ki Sayın Şimşek göreve getirilmeyen; görev kabul eden tek örnek gibi duruyor. Olay buradan bakınca biraz daha can sıkıcı aslında. Çünkü Sayın Şimşek daha önceki bakanlık tecrübesinde kendisine yakıştırılan ülkenin ekonomisini ayağa kaldıran iki kişiden biri olarak görünüyordu. Diğeri de Ali Babacan’dı ve o artık tamamen başka bir yerde. Şimşek ise asıl irade sahibinin kim olduğu konusunda yaşanan çatışmaların ardından özgürleştirilmiş ve pek de muteber bir özgürleştirme süreci yaşamamıştı aslında.
Hatta 7 Aralık 2019 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gazabına uğrayanlardan biri de Mehmet Şimşek idi ve hepimiz hatırlarız konu Halk Bank’ı dolandırmaya çalışmak idi.
Şimşek aslında daha önce de Hükümetin genel politikaları ile senkronize olamadığı dönemler yaşamıştı. Mesela gezi parkı olaylarından hemen sonra da Mehmet Şimşek olayların ekonomiye olumsuz etkisinden, ancak 1.4 milyar dolar gibi bir rakamdan bahsetmiş idi. Bu rakamlar daha sonra hükümetin ekonomik mesuliyeti yüklediği gezi parkı olaylarının o kadar büyük bir sonuç doğurmadığına işaret ediyordu.
Ancak aynı günlerde bir başka uluslararası bakanımız ve bugün büyük elçimiz olan Egemen Bağış Gezi Parkı'ndaki her bir ağacın 10 milyar dolar maliyeti olduğunu söylemişti. Hesabı da 5 ağaç üzerinden yapmıştı. Yani Mehmet Şimşek tarafından yapılan 1.4 milyar dolarlık hesap aynı tarihlerde Egemen Bağış tarafından 50 milyar dolar olarak açıklanmıştı.
Olay sonrasında 128 Milyar dolara kadar uzandı. “Nereye gitti bu 128 Milyar dolar” sorusunun genel olarak cevabı yine çoğunlukla Gezi olaylarında arandı. Araya bir de pandemi girmişti ve ekonominin kötü gidişinin sorumluları da net olarak ortadaydı.
Ama elbette Nas denerek faiz indirimi yapmanın mesele ile herhangi bir alakası yoktu. O arada birçok kişinin alışılmamış döviz hareketlerinden nemalanması, ya da bir günde kur korumalı mevduat hareketleri ile oluşan transferlerin hiçbir sorumluluğu yoktu olup bitende. Hatta eni konu bir sürü pazarlık ile göreve geri gelen Mehmet Şimşek’in rasyonel politikalara geri dönmek ifadesinin bile hükümete yüklediği bir sorumluluk oluşmamıştı ki, bütün bunlara rağmen mevcut hükümet seçimi bir kez daha kazanmıştı.
Şimdi Sayın Şimşek ülkeyi, bir vergilendirme cennetine dönüştürmeye çalışsa da bunun da öncekilerden bir farkının olacağını ummak meseleye çok kasıtlı bir şekilde pembe bakmak anlamına gelir aslında. Kanunlara uymanın istisna olduğu bir gelenekten geliyoruz ülkece. Çünkü vergilendirilmiş o kutsal kazancın sadece emekliler ve asgari ücretlilere nasip olduğu bir ülke olmaktan çok mutluyuz epeydir.
Ama burada asıl mesele ülkenin bekası ile içinde bulunduğumuz ekonomik durum arasındaki ilişki biçimi. İktidar olmanın ya da iktidar olma şansına sahip olmanın ülkenin bekası ile ilişkilendirilmesi bizimki gibi gelenekleri oturmamış ve hatta gelenekleri siyasete göre değişebilen toplumlarda siyasetin kendisini var etme biçimlerinden birine çok kolay dönüşebiliyor.
Siyaset kendisini bu şekilde var edebildiği sürece halkın katlanabilme katsayısı üzerine yükleniyor. O katsayı katlanabilme maliyetlerinin üzerine çıkıncaya kadar da söylem umutla da beslenebiliyor, “Yeter ki var olalım” düsturu ile de
Ama tarihin en uzun rıza üretme ve hatta her farklı şekilde rıza üretme başarısına sahip siyasi iktidar için bile işler o kadar kolay değil. Mehmet Şimşek ise aldığı görevin ayrıntılarına çok takılmayacak kadar uzun süreli bir pazarlıkla kabul ettiği vazifesini yapıyor ve bu sefer rıza üretmek gibi bir dert yok görünüyor.
Sorun şu ki bütün muhalefetin ve hatta son dönemde belki de Sayın Erdoğan’ın bile kurtulmaya çalıştığı Başkanlık sisteminden kimse direk geri adım atmayı önermiyor. Muhalefet bu şartlarda iktidara gelmek yerine şartların biraz daha olgunlaşmasını bekliyor gibi görünüyor.
Bütün bunları anlayabilirim belki ama ülkenin buraya kadar gelmesinde mesuliyeti olan, o kadar siyasi ve ekonomik tercihin sahibi olanların, IMF politikalarından ülkeyi kurtardıklarını söyleyenlerin, eski günlere geri dönüşün bedelini bile sadece bir kesime ödetmesini siyasi bir olgunlaşma zamanını beklemek olarak değerlendirmeyi anlamam daha zor kendi adıma.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.