Big
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 1,811
- Puanları
- 0
Adaleti sadece yargıdan beklemeye devam ettiğimiz sürece, en azından içimizden birileri köprü olmayı başaramadığı sürece biz bu suyun kıyılarını daha çok bekleriz .
“Son iki günde neler yaşandığını fark ettik mi acaba?” diye düşünüyorum saatlerdir. Daha da önemlisi o yaşadıklarımızın neden senkronize şekilde kamuoyuna yansıdığını. Adaletin ise diğerine karşı da talep edilmediği sürece başımıza nelerin geldiğini ve gelebileceğini.
İki aynı zamana denk gelen ve özellikle seçilmiş gibi tam da birbirinin zıttı olay; kamuoyuna yansır yansımaz yaşanan hezeyan seviyesindeki bazı tepkilerle oluşan son derece enteresan bir gündem. Aklıma ilk gelen bu olayların ayrı ayrı zamanlarda olmasının zaten yeterince ayrışma sağladığı oldu.
Büyük olasılıkla birçokları açısından bu senkronize olma hali tesadüf dışında adlandırıldığında komplo teorisi gibi duruyor olabilir. Ama ben yine de ‘paranoyak olmanız takip edilmediğiniz anlamına gelmez’ hissi ile meseleye bakmayı tercih ediyorum.
Önce ünlü avukat, yazar ve dahi aktivist olarak bildiğim Feyza Altun hakkındaki tartışmalara denk geldim. Sonra acaba neden diye bakarken birçok yerde şöyle bir ifadeye denk geldim: “Şeriat karşıtı söylemleri nedeni ile…”. Sonra, kendisinin mesajlarında ben şeriat karşıtı bir ifadeye rastlamadım. Yani konu şeriata karşı olmak gibi gelmedi nedense bana. Hakaret ve küfür edilen şeyler dizgesine ve onun içinde de ‘şeriat’ kelimesinin de yer aldığını gördüm. Yani bahsedilen konu “Ben şeriata karşıyım” ifadesinden epeyce farklı idi.
Aradan çok kısa bir zaman geçmişti ki bu sefer de Osmanoğulları ailesinin düğününde Şevki Yılmaz’ın sözleri ile karşı karşıya kaldık hep beraber. İki olaydaki ifadeleri de olduğu gibi buraya almamaya dikkat ettiğimi fark etmişsinizdir. Zaten bilmeyen kalmadı, ardından yeni görüntüler ortaya çıktı, orada da Şevki Yılmaz’a eşlik eden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın en meşhur imamı Halil Konakçı da içeriği malum dualara amin diyerek eşlik ediyordu.
Ardından tamamen tesadüfen aynı gün içinde ülke baştan başa ikiye ayrıldı. Bu ayrılış esnasında Feyza Altun’un rujunun renginden bile tüyleri diken diken olan ve rengi “Cumhuriyet kırmızısı” diye tanımlayan Yılmaz Özdil paylaşımı düştü önüme. Sonra cumhuriyet kırmızısını internette biraz araştırdım geçen sene 100. Yıl nedeni ile konfeksiyon markalarının kullandığına denk geldim ifadeyi. O ihtimali de kafamda eleyince aklıma sadece Türk bayrağı geldi.
Ben konunun hukuki tarafını bir avukat gibi analiz edemem elbette ama ülkenin içinde bulunduğu iklimde şeriata karşı bir ifade ile küfürler de içeren bir paylaşıma şeriatı da dahil etmenin farklarını aşağı yukarı ayırt etme ihtimalim var. Konuyu birkaç avukat arkadaşımla konuştuğumda onlar da ifadelerinin suç olarak tanımlanmasının zor olduğunun altını çizdiler. Muhakkak kendisi de avukat olan birisi de bunu biliyordur. Ama sözlerinin suç değilse de ne anlama geldiğini bilmemesi mümkün değil.
Elbette aynı saatlerde yine son derece açık seçik bir şekilde sosyal medyaya sızan görüntülere denk geldik. Osmanoğulları ailesinin bir düğünündeki bildik simaların beklendik açıklamaları düştü kamuoyunun gündemine. Toplum yine ikiye bölündü. Şevki Yılmaz’ın duasında kullandığı sözleri kadar, Diyanet’in kadrolu İmamı olarak devlet memuru statüsünde olan Halil Konakçı’nın amin derken neden tebessüm ötesi bir gülüşü olduğunu anlamaya çalıştık hep beraber.
Ama iki olaya aynı anda ne yapıyorsunuz siz diyen çok az kişiye şahit olduk. Herkes birden bire kendi kutsalları üzerinden siyaset yapan tarafında yer alarak diğer tarafı linç etmeye başladı. Bu iki olay, 4 ayrı görüş ve 2 ayrı kesim oluşturdu. birden bire herkes diğerine hakaret etti ve kendi tarafındakine övgüler yağdırdı. İkisini de aynı anda eleştiren çok az kişiye rastladım. Oysa iki taraftaki kişilerin de kişisel tarihleri ortada. Elbette orada bilinen en uzun kişisel tarihi olan kişi de Şevki Yılmaz. Kendisinin 28 Şubat sürecinden kalma bir ünü var. Yine de daha sonra pek sesi çıkmamış olduğundan unutulmuş olabilir diye size bir haber de ben aktarayım 2009 dan kalma: “RP Rize eski Milletvekili Yılmaz, Rize’de Çay TV canlı yayın programında AKP’ye destek mesajı verdi. Halkı sandığa giderken ‘one minute’ düşünmeye davet eden Yılmaz, “Ergenekon ihanet çetesine karşı kelle koltukta mücadele eden Ak Parti iktidarının yanında olmalıyız” dedi. Necmettin Erbakan’ı da, Başbakanlığı döneminde İsrail’le yapılan anlaşmalara imza atmakla suçlayan Yılmaz, program çıkışında protesto edildi. Televizyon binası önüne toplanan bir grup, Yılmaz aleyhinde sloganlar attı. Yılmaz, polisle tartışan grubun uzaklaştırılmasının ardından oluşturulan polis çemberi arasında televizyon binasından çıkarılabildi.”
“Son iki günde neler yaşandığını fark ettik mi acaba?” diye düşünüyorum saatlerdir. Daha da önemlisi o yaşadıklarımızın neden senkronize şekilde kamuoyuna yansıdığını. Adaletin ise diğerine karşı da talep edilmediği sürece başımıza nelerin geldiğini ve gelebileceğini.
İki aynı zamana denk gelen ve özellikle seçilmiş gibi tam da birbirinin zıttı olay; kamuoyuna yansır yansımaz yaşanan hezeyan seviyesindeki bazı tepkilerle oluşan son derece enteresan bir gündem. Aklıma ilk gelen bu olayların ayrı ayrı zamanlarda olmasının zaten yeterince ayrışma sağladığı oldu.
Büyük olasılıkla birçokları açısından bu senkronize olma hali tesadüf dışında adlandırıldığında komplo teorisi gibi duruyor olabilir. Ama ben yine de ‘paranoyak olmanız takip edilmediğiniz anlamına gelmez’ hissi ile meseleye bakmayı tercih ediyorum.
Önce ünlü avukat, yazar ve dahi aktivist olarak bildiğim Feyza Altun hakkındaki tartışmalara denk geldim. Sonra acaba neden diye bakarken birçok yerde şöyle bir ifadeye denk geldim: “Şeriat karşıtı söylemleri nedeni ile…”. Sonra, kendisinin mesajlarında ben şeriat karşıtı bir ifadeye rastlamadım. Yani konu şeriata karşı olmak gibi gelmedi nedense bana. Hakaret ve küfür edilen şeyler dizgesine ve onun içinde de ‘şeriat’ kelimesinin de yer aldığını gördüm. Yani bahsedilen konu “Ben şeriata karşıyım” ifadesinden epeyce farklı idi.
Aradan çok kısa bir zaman geçmişti ki bu sefer de Osmanoğulları ailesinin düğününde Şevki Yılmaz’ın sözleri ile karşı karşıya kaldık hep beraber. İki olaydaki ifadeleri de olduğu gibi buraya almamaya dikkat ettiğimi fark etmişsinizdir. Zaten bilmeyen kalmadı, ardından yeni görüntüler ortaya çıktı, orada da Şevki Yılmaz’a eşlik eden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın en meşhur imamı Halil Konakçı da içeriği malum dualara amin diyerek eşlik ediyordu.
Ardından tamamen tesadüfen aynı gün içinde ülke baştan başa ikiye ayrıldı. Bu ayrılış esnasında Feyza Altun’un rujunun renginden bile tüyleri diken diken olan ve rengi “Cumhuriyet kırmızısı” diye tanımlayan Yılmaz Özdil paylaşımı düştü önüme. Sonra cumhuriyet kırmızısını internette biraz araştırdım geçen sene 100. Yıl nedeni ile konfeksiyon markalarının kullandığına denk geldim ifadeyi. O ihtimali de kafamda eleyince aklıma sadece Türk bayrağı geldi.
Ben konunun hukuki tarafını bir avukat gibi analiz edemem elbette ama ülkenin içinde bulunduğu iklimde şeriata karşı bir ifade ile küfürler de içeren bir paylaşıma şeriatı da dahil etmenin farklarını aşağı yukarı ayırt etme ihtimalim var. Konuyu birkaç avukat arkadaşımla konuştuğumda onlar da ifadelerinin suç olarak tanımlanmasının zor olduğunun altını çizdiler. Muhakkak kendisi de avukat olan birisi de bunu biliyordur. Ama sözlerinin suç değilse de ne anlama geldiğini bilmemesi mümkün değil.
Elbette aynı saatlerde yine son derece açık seçik bir şekilde sosyal medyaya sızan görüntülere denk geldik. Osmanoğulları ailesinin bir düğünündeki bildik simaların beklendik açıklamaları düştü kamuoyunun gündemine. Toplum yine ikiye bölündü. Şevki Yılmaz’ın duasında kullandığı sözleri kadar, Diyanet’in kadrolu İmamı olarak devlet memuru statüsünde olan Halil Konakçı’nın amin derken neden tebessüm ötesi bir gülüşü olduğunu anlamaya çalıştık hep beraber.
Ama iki olaya aynı anda ne yapıyorsunuz siz diyen çok az kişiye şahit olduk. Herkes birden bire kendi kutsalları üzerinden siyaset yapan tarafında yer alarak diğer tarafı linç etmeye başladı. Bu iki olay, 4 ayrı görüş ve 2 ayrı kesim oluşturdu. birden bire herkes diğerine hakaret etti ve kendi tarafındakine övgüler yağdırdı. İkisini de aynı anda eleştiren çok az kişiye rastladım. Oysa iki taraftaki kişilerin de kişisel tarihleri ortada. Elbette orada bilinen en uzun kişisel tarihi olan kişi de Şevki Yılmaz. Kendisinin 28 Şubat sürecinden kalma bir ünü var. Yine de daha sonra pek sesi çıkmamış olduğundan unutulmuş olabilir diye size bir haber de ben aktarayım 2009 dan kalma: “RP Rize eski Milletvekili Yılmaz, Rize’de Çay TV canlı yayın programında AKP’ye destek mesajı verdi. Halkı sandığa giderken ‘one minute’ düşünmeye davet eden Yılmaz, “Ergenekon ihanet çetesine karşı kelle koltukta mücadele eden Ak Parti iktidarının yanında olmalıyız” dedi. Necmettin Erbakan’ı da, Başbakanlığı döneminde İsrail’le yapılan anlaşmalara imza atmakla suçlayan Yılmaz, program çıkışında protesto edildi. Televizyon binası önüne toplanan bir grup, Yılmaz aleyhinde sloganlar attı. Yılmaz, polisle tartışan grubun uzaklaştırılmasının ardından oluşturulan polis çemberi arasında televizyon binasından çıkarılabildi.”
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.