Big
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 1,811
- Puanları
- 0
Neler Oluyor?
Suikast gibi kaza mı?
Suikast gibi kaza mı?
Bir iki gün önce gündeme düşen, “Syrian Observer”a dayanan bir “rapor-haber”de, Esad’ın en yakın danışmanlarından Luna El Şibl’in, “suikast gibi kaza” sonucu öldüğü ve olayın perde arkası anlatılıyordu.
Doğrusu habere ekli fotoğrafı dikkatle inceleyince, ölümcül gibi görünmeyen “kaza”nın unsurları ve hikâyesi bana gerçekçi gelmedi. Olayın, adı geçen kişinin, tipik bir Muhaberat eylemi ile “pervasız bir ortadan kaldırma” olması daha büyük bir olasılık gibi görünüyor. Luna’nın eşinin hastaneye alınmaması da bu yorumu destekleyen bir işaret sayılabilir. Bu arada Luna’nın ABD yaptırımlar listesinde olduğunu; ABD’nin, İsrail’in Suriye’ye yönelik plan ve eylemlerinin İran tarafında sık sık sekteye uğratılmasından rahatsızlığı ve İran’ın, Suriye Baas Partisi’nden Batı’ya bilgi sızdırıldığı düşüncesinin Suriye makamlarına iletilmiş olduğu da, olayın nedenleri ile ilgili iddialar arasında.
Kafa karıştıran olaylar
Haberde, Luna’nın eşinin de kısa bir süre önce Suriyeli Öğrenciler Birliği Başkanlığı’ndan alındığı ifade ediliyor. Daha da önemlisi, Luna’nın ağabeyi, Tuğgeneral Mulhem El Şibl’in, “yabancı bir devletle” temasları nedeniyle tutuklanmasıdır. Haberin en dikkat çekici yönü ise bu yıl Ocak ayına kadar Suriye İstihbaratı’nın (Muhaberat) başı olan Tümgeneral Ali Memluk’un daha sonra getirildiği kızak görev, Parti yönetiminden de alınması ve onun yerine Suriye İstihbaratı’nın başına getirilen, Tümgeneral Kifah Melhem’in, Mayıs 2013’te, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 52 kişinin ölümü ve 126 kişinin yaralaması ile sonuçlanan bombalı saldırıyı planlayıp, emrini veren Suriye İstihbaratı, Lazkiye sorumlusu olmasıdır. Kanımca haberin Türkiye’yi ilgilendiren en önemli yönü budur. İnsanın kafası karışıyor. Esad Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek istiyorsa, Muhaberat’ın başına, Türkiye’de bombalı katliam planlayan ve uygulatan kişiyi mi getirir?
Tek kişi yönetimi böyle bir şey
Aslının olup olmadığı, ne kadar doğru olduğu bir yana bu olaydan çıkarılacak bir ders var: Tek kişinin, keyfine göre yönettiği ülkelerde kimsenin, hiç bir zaman, hiç bir konuda, hiçbir güvencesi yoktur. En yetkili kişilerin bir görev değişikliği bile o kişinin canı alınarak gerçekleştirilebilir. Luna El Şibl, “Neo Patrimonyal Sultanlık” veya “Şahsım Devleti” yönetimlerinin içyüzünü gösteren, ibretlik bir olaydır. Parantezi kapatıp konumuza dönelim.
Yapılanlar amaca uygun mu?
Bütün bu olayların tam da Putin’in, Suriye Özel Temsilcisi Lavrentiev aracılığı ile Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzeltilmesi girişiminin; Hakan Fidan’ın programda olmayan biçimde Putin’le görüşmesinin hemen sonrasında veya az öncesinde olması ayrıca ilgi çekiyor. Doğrusu tam bir James Bond hikâyesi. Peki, acemiliklerle ve tutarsızlıklarla dolu da olsa bunca entrikaya ne gerek var? Ayrıca Türkiye ile ilişkilerin düzeltilmesi planlarının, iki yönlü olarak en az bir yıldır yapıldığı bilindiğine göre, Reyhanlı katliamının sorumlusunun Suriye istihbaratının başına getirilmesi ve bir seri tasfiye Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzeltilmesi amacına ne kadar uygun? Görünen o ki bir kez daha bir “oyun içinde oyun”la karşı karşıyayız. Olayların magazin yönüne aldırmayıp esas açısından kısa bir değerlendirmesini yapmaya çalışalım.
Rusya’nın Türkiye’den beklentisi nedir?
Türkiye ile Suriye’nin -Erdoğan ile Esad’ın da denebilir- en başta bozulmaması gereken ilişkilerinin, iki tarafa da ama daha da çok Türkiye’ye ağır bedeller ödettikten sonra düzeltilmesi, Türkiye için yine de doğru bir adımdır. Burada önemli olan bu düzelme karşılığında, girişimi başlatan Rusya’nın, Türkiye’den ne beklediğidir. Bu çerçevede, özellikle Türkiye’nin Rusya’ya, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında ertelenen doğal gaz borcu ve Batı, özellikle ABD ile bozuk ilişkileri nedeniyle Türkiye’nin Rusya karşısında elinin hiç olmadığı kadar zayıf olduğu unutulmamalıdır. Rusya’nın bu durumdan kendi çıkarları için sonuna kadar yararlanmasını beklemek yanlış olmaz.
Türkiye ABD’yi çileden çıkarmadan Rusya’ya ne kadar müzahir olabilir?
İkinci soru, Türkiye’nin Rusya’nın çıkarlarına ne kadar uygun davranabileceği ve bu tutumunun, başta ABD olmak üzere Batı’yı/NATO’yu ne kadar rahatsız edeceğidir. Unutulmamalıdır ki ABD’nin Kuzey Irak’ta ve Kuzey Suriye’de yüzlerce askerini kaybederek ve milyarlarca dolar harcayarak kurduğu bir düzen ve çıkar zinciri vardır. Bu zincirin önemli halkaları, Kuzey Irak’ta PKK ve Kuzey Irak Kürt Yönetimi; Kuzey Suriye’de ise YPG-PYD’dir. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın son günlerdeki bazı ifadelerinden de anlaşılıyor ki Suriye’de ABD’ye örneğin NATO üyesi İngiltere ciddi destek vermektedir. Son bir husus, Türkiye’nin, özellikle ekonomisinin içine düşürüldüğü borç batağı ve sıkıntılı durum nedeniyle ne yazık ki Batı (ABD-NATO) karşısında da eli, hiç olmadığı kadar zayıftır. Ayrıca bu denklemde, ABD ile Rusya’nın Suriye konusunda başından beri en azından bir danışma-bilgilendirme ilişkisi içinde olduklarını dikkate almak, aklın gereğidir. Bu iki devlet, karşı tarafı hiçe sayıp, dikkate almadan atacakları herhangi bir adımın, ikisini hatta dünyayı vahim sonuçları olabilecek bir çatışmanın içine atabileceğini bilecek kadar deneyimli devletlerdir. ABD ile Rusya’nın, adı ne olura olsun bu ilişkisi, Türkiye’nin Suriye’de işini kolaylaştırmamıştır bundan sonra da kolaylaştırmayacaktır.
Bu tablo, Türkiye’nin AKP iktidarı ve Erdoğan tarafından içine düşürüldüğü durumun umutsuz olmasa da vahim olduğunu göstermektedir. ABD-NATO ve Rusya’ya karşı her yönüyle zayıf durum da olan Türkiye’nin hele bugünkü yönetim ile bu açmazdan kurtulması kolay değildir. Kurtulmak istediği takdirde de korkarım kabulü güç talepler hatta bedellerle karşı karşıya kalacaktır.
Türkiye’nin kozu
Garip gelecek ama Türkiye’nin elindeki tek koz, ne yazık ki gerek Rusya’nın gerek ABD-Batı’nın, Türkiye’den alacakları ile Türkiye’deki yatırımları, daha doğru bir değişle, haraç-mezat satılan tüm değerlerlerimize el koymuş olmalarıdır. İki taraf da, bir yandan Türkiye’nin kolunu kanadını kırmaya, onu kendi uydusu haline getirmeye çalışırken, bir yandan da bu alacaklarını, yatırımlarını kurtarmaya çalışacaklardır. Alacaklar konusu size yakın tarihten bir şeyleri anımsatmadı mı? Düyun-ı Umumiye veya Osmanlı Borçları. İşte bu nedenle Türkiye’yi öldürmek iki tarafın da işine gelmez. Öldürmeyecekler ama süründüreceklerdir.
Söz dinlemeyenin, kılavuzu karga olanın..
“Dinleyeydim kızları, oynamazdım kozları!” demiş yaşlı kadın, evini soyan ve onu bir de oynamaya zorlayan hırsızlar için göbek atarken.
Tarih bilmeyen, tarihi kendi işine geldiği gibi algılayan ve tüm ulusa da o yanlış, düzmece tarih algısını dayatan; öğrenmeyi de reddeden bilgisiz, deneyimsiz; ekonominin, faizin, her şeyin şeriatla yönetilebileceğine, Lozan’ın gizli maddeleri olduğuna inananların, Türkiye’yi böylesi büyük bir açmazın içine sokmaları, şaşılacak bir durum değildir.
Kılavuzu karga olanın, burnu pislikten çıkmazmış! Kargayı tenzih ederim. Yabanın en akıllı türlerindendir. O kadar ki, Amerikalı avcılar, kargaların avcı arabalarının plakalarını dahi bildiklerine inanırlar. Karga kadar olamayanların bu ülkeye ettiklerine yanarım!
Doğrusu habere ekli fotoğrafı dikkatle inceleyince, ölümcül gibi görünmeyen “kaza”nın unsurları ve hikâyesi bana gerçekçi gelmedi. Olayın, adı geçen kişinin, tipik bir Muhaberat eylemi ile “pervasız bir ortadan kaldırma” olması daha büyük bir olasılık gibi görünüyor. Luna’nın eşinin hastaneye alınmaması da bu yorumu destekleyen bir işaret sayılabilir. Bu arada Luna’nın ABD yaptırımlar listesinde olduğunu; ABD’nin, İsrail’in Suriye’ye yönelik plan ve eylemlerinin İran tarafında sık sık sekteye uğratılmasından rahatsızlığı ve İran’ın, Suriye Baas Partisi’nden Batı’ya bilgi sızdırıldığı düşüncesinin Suriye makamlarına iletilmiş olduğu da, olayın nedenleri ile ilgili iddialar arasında.
Kafa karıştıran olaylar
Haberde, Luna’nın eşinin de kısa bir süre önce Suriyeli Öğrenciler Birliği Başkanlığı’ndan alındığı ifade ediliyor. Daha da önemlisi, Luna’nın ağabeyi, Tuğgeneral Mulhem El Şibl’in, “yabancı bir devletle” temasları nedeniyle tutuklanmasıdır. Haberin en dikkat çekici yönü ise bu yıl Ocak ayına kadar Suriye İstihbaratı’nın (Muhaberat) başı olan Tümgeneral Ali Memluk’un daha sonra getirildiği kızak görev, Parti yönetiminden de alınması ve onun yerine Suriye İstihbaratı’nın başına getirilen, Tümgeneral Kifah Melhem’in, Mayıs 2013’te, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 52 kişinin ölümü ve 126 kişinin yaralaması ile sonuçlanan bombalı saldırıyı planlayıp, emrini veren Suriye İstihbaratı, Lazkiye sorumlusu olmasıdır. Kanımca haberin Türkiye’yi ilgilendiren en önemli yönü budur. İnsanın kafası karışıyor. Esad Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek istiyorsa, Muhaberat’ın başına, Türkiye’de bombalı katliam planlayan ve uygulatan kişiyi mi getirir?
Tek kişi yönetimi böyle bir şey
Aslının olup olmadığı, ne kadar doğru olduğu bir yana bu olaydan çıkarılacak bir ders var: Tek kişinin, keyfine göre yönettiği ülkelerde kimsenin, hiç bir zaman, hiç bir konuda, hiçbir güvencesi yoktur. En yetkili kişilerin bir görev değişikliği bile o kişinin canı alınarak gerçekleştirilebilir. Luna El Şibl, “Neo Patrimonyal Sultanlık” veya “Şahsım Devleti” yönetimlerinin içyüzünü gösteren, ibretlik bir olaydır. Parantezi kapatıp konumuza dönelim.
Yapılanlar amaca uygun mu?
Bütün bu olayların tam da Putin’in, Suriye Özel Temsilcisi Lavrentiev aracılığı ile Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzeltilmesi girişiminin; Hakan Fidan’ın programda olmayan biçimde Putin’le görüşmesinin hemen sonrasında veya az öncesinde olması ayrıca ilgi çekiyor. Doğrusu tam bir James Bond hikâyesi. Peki, acemiliklerle ve tutarsızlıklarla dolu da olsa bunca entrikaya ne gerek var? Ayrıca Türkiye ile ilişkilerin düzeltilmesi planlarının, iki yönlü olarak en az bir yıldır yapıldığı bilindiğine göre, Reyhanlı katliamının sorumlusunun Suriye istihbaratının başına getirilmesi ve bir seri tasfiye Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzeltilmesi amacına ne kadar uygun? Görünen o ki bir kez daha bir “oyun içinde oyun”la karşı karşıyayız. Olayların magazin yönüne aldırmayıp esas açısından kısa bir değerlendirmesini yapmaya çalışalım.
Rusya’nın Türkiye’den beklentisi nedir?
Türkiye ile Suriye’nin -Erdoğan ile Esad’ın da denebilir- en başta bozulmaması gereken ilişkilerinin, iki tarafa da ama daha da çok Türkiye’ye ağır bedeller ödettikten sonra düzeltilmesi, Türkiye için yine de doğru bir adımdır. Burada önemli olan bu düzelme karşılığında, girişimi başlatan Rusya’nın, Türkiye’den ne beklediğidir. Bu çerçevede, özellikle Türkiye’nin Rusya’ya, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında ertelenen doğal gaz borcu ve Batı, özellikle ABD ile bozuk ilişkileri nedeniyle Türkiye’nin Rusya karşısında elinin hiç olmadığı kadar zayıf olduğu unutulmamalıdır. Rusya’nın bu durumdan kendi çıkarları için sonuna kadar yararlanmasını beklemek yanlış olmaz.
Türkiye ABD’yi çileden çıkarmadan Rusya’ya ne kadar müzahir olabilir?
İkinci soru, Türkiye’nin Rusya’nın çıkarlarına ne kadar uygun davranabileceği ve bu tutumunun, başta ABD olmak üzere Batı’yı/NATO’yu ne kadar rahatsız edeceğidir. Unutulmamalıdır ki ABD’nin Kuzey Irak’ta ve Kuzey Suriye’de yüzlerce askerini kaybederek ve milyarlarca dolar harcayarak kurduğu bir düzen ve çıkar zinciri vardır. Bu zincirin önemli halkaları, Kuzey Irak’ta PKK ve Kuzey Irak Kürt Yönetimi; Kuzey Suriye’de ise YPG-PYD’dir. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın son günlerdeki bazı ifadelerinden de anlaşılıyor ki Suriye’de ABD’ye örneğin NATO üyesi İngiltere ciddi destek vermektedir. Son bir husus, Türkiye’nin, özellikle ekonomisinin içine düşürüldüğü borç batağı ve sıkıntılı durum nedeniyle ne yazık ki Batı (ABD-NATO) karşısında da eli, hiç olmadığı kadar zayıftır. Ayrıca bu denklemde, ABD ile Rusya’nın Suriye konusunda başından beri en azından bir danışma-bilgilendirme ilişkisi içinde olduklarını dikkate almak, aklın gereğidir. Bu iki devlet, karşı tarafı hiçe sayıp, dikkate almadan atacakları herhangi bir adımın, ikisini hatta dünyayı vahim sonuçları olabilecek bir çatışmanın içine atabileceğini bilecek kadar deneyimli devletlerdir. ABD ile Rusya’nın, adı ne olura olsun bu ilişkisi, Türkiye’nin Suriye’de işini kolaylaştırmamıştır bundan sonra da kolaylaştırmayacaktır.
Bu tablo, Türkiye’nin AKP iktidarı ve Erdoğan tarafından içine düşürüldüğü durumun umutsuz olmasa da vahim olduğunu göstermektedir. ABD-NATO ve Rusya’ya karşı her yönüyle zayıf durum da olan Türkiye’nin hele bugünkü yönetim ile bu açmazdan kurtulması kolay değildir. Kurtulmak istediği takdirde de korkarım kabulü güç talepler hatta bedellerle karşı karşıya kalacaktır.
Türkiye’nin kozu
Garip gelecek ama Türkiye’nin elindeki tek koz, ne yazık ki gerek Rusya’nın gerek ABD-Batı’nın, Türkiye’den alacakları ile Türkiye’deki yatırımları, daha doğru bir değişle, haraç-mezat satılan tüm değerlerlerimize el koymuş olmalarıdır. İki taraf da, bir yandan Türkiye’nin kolunu kanadını kırmaya, onu kendi uydusu haline getirmeye çalışırken, bir yandan da bu alacaklarını, yatırımlarını kurtarmaya çalışacaklardır. Alacaklar konusu size yakın tarihten bir şeyleri anımsatmadı mı? Düyun-ı Umumiye veya Osmanlı Borçları. İşte bu nedenle Türkiye’yi öldürmek iki tarafın da işine gelmez. Öldürmeyecekler ama süründüreceklerdir.
Söz dinlemeyenin, kılavuzu karga olanın..
“Dinleyeydim kızları, oynamazdım kozları!” demiş yaşlı kadın, evini soyan ve onu bir de oynamaya zorlayan hırsızlar için göbek atarken.
Tarih bilmeyen, tarihi kendi işine geldiği gibi algılayan ve tüm ulusa da o yanlış, düzmece tarih algısını dayatan; öğrenmeyi de reddeden bilgisiz, deneyimsiz; ekonominin, faizin, her şeyin şeriatla yönetilebileceğine, Lozan’ın gizli maddeleri olduğuna inananların, Türkiye’yi böylesi büyük bir açmazın içine sokmaları, şaşılacak bir durum değildir.
Kılavuzu karga olanın, burnu pislikten çıkmazmış! Kargayı tenzih ederim. Yabanın en akıllı türlerindendir. O kadar ki, Amerikalı avcılar, kargaların avcı arabalarının plakalarını dahi bildiklerine inanırlar. Karga kadar olamayanların bu ülkeye ettiklerine yanarım!
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.