İşte bu yeni görüntü, Webb’in NIRCam kızılötesi kamerası ile çekildi ve sonrasında sahneyi daha anlaşılır kılmak için renklendirildi. Fotoğrafın merkezinde Pismis 24-1 adlı devasa yıldız yer alıyor. Aslında bu, çıplak gözle tek yıldız gibi görünse de birbirine çok yakın duran iki yıldızdan oluşuyor ve toplamda Güneş’in yaklaşık 140 katı kütleye sahip.
Yıldız kümesinin alt kısmında ise Güneş’ten sekiz kat daha sıcak yıldızlar, çevresindeki gaz ve toz bulunuyor. Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) açıklamasına göre bu genç yıldızlar, “yakıcı radyasyonları ve acımasız yıldız rüzgarlarıyla” bulutsunun duvarlarını oyuyor, böylece iç kısmında dev bir kozmik mağara görüntüsü ortaya çıkıyor. En yüksek zirvelerin parlak beyaz çizgilerle aydınlanan kısımları, yıldız ışığının ince gaz ve toz katmanlarına çarpıp parlamasıyla ortaya çıkıyor.
KAOSTAN DOĞAN DÜZEN
Bulutsular, yerçekiminin etkisiyle bir araya gelen gaz ve toz yığınlarının çökmesiyle yıldız doğum merkezine dönüşüyor. Yeterince yoğunlaşan bölgeler nükleer füzyonla ateşlenerek yeni yıldızlara hayat veriyor. İlginç olan ise, doğan yıldızların da bulutsunun geri kalanını etkilemeye başlaması. Hidrojeni iyonlaştırıp daha fazla sıkışma yaratarak yeni yıldızların oluşumunu tetikliyorlar. Yani yıldız doğumları, zincirleme bir etkiyle gökyüzünde devam ediyor.
Webb’in çektiği görüntü aslında tüm bulutsunun yalnızca küçük bir bölümünü kapsıyor. Kadraja giren en yüksek kozmik zirve ise tam 5,4 ışık yılı uzunluğunda. Bunu ölçmek için şöyle düşünmek yeterli: Sadece o zirvenin ucu, bizim Güneş Sistemi’mizi yan yana 200’den fazla kez sığdırabilecek kadar geniş bir alana sahip. Tüm bunlar göz önüne alındığında bu muhteşem karenin aslında ne kadar şaşılası olduğu bir kez daha gözler önüne seriliyor.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
