CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, başörtüsü konusunda, hem kendisi hem partisi hem de Türkiye için tarihi önemdeki açıklamalarının sonuçları neler olacak?
Bunu, o günden bu yana en çok CHP’li ya da CHP’yi yakın olanlar tartışıyor. Büyük bir kızgınlık ve tepki olduğu görülüyor. CHP’nin, zaten yasak olmayan, dini bir konuyu, kanuna bağlayarak, adım adım kurucu ilkelerini terk edeceği ve Cumhuriyet öncesinin sorunlarının yeniden yaşanabileceği kaygısı öne çıkıyor.
Bu açıklama büyük bir ihtimalle, “CHP liderinin 3 Ekim 2022” açıklaması olarak tarihte yerini alacak.
Toplumsal olayların nasıl sonuç vereceğini görmek için yılların geçmesi gerekiyor. O nedenle bu açıklamanın nasıl bir Türkiye’ye yol açacağını şimdiden öngörmek zor.
28 Şubat 1997’de, laikliği koruma gerekçesiyle alınan kararların, Türkiye’yi 25 yıl sonra laikliğin neredeyse hiç anılmadığı bir noktaya getireceğini o günlerde kimse savunmuyordu.
28 Şubat’ta merhum Erbakan ve Tansu Çiller’in RP-DYP koalisyonu döneminde toplanan Milli Güvenlik Kurulu tarafından alınan kararlar, sonraki siyasi gelişmelerin en önemli yönlendiricisi oldu.
Laiklik ilkesini güçlendirmek amacıyla alınan bu kararlar, birçok kişiyi mağdur ederek, muhafazakar kesimde büyük bir tepkiye neden oldu. MGK sonrasında yapılan baskıyla RP-DYP koalisyonu yıkıldı.
Ama bu kararların en önemli sonuçlarından biri, 18 Ocak 1998’de Refah Partisi’nin, laikliğe aykırılık nedeniyle kapatılarak, Erbakan’ın siyasi yasaklı hale gelmesiydi. Erbakan, milli görüş geleneğinin tartışılmaz lideri olmasına rağmen, siyaset dışı bırakıldı. Recai Kutan başkanlığında Erbakan’ın gölgesinde Fazilet Partisi kuruldu. Bu parti de laikliğe aykırılık nedeniyle 22 Haziran 2001 tarihinde kapatıldı ve hemen arkasından birkaç ay sonra, Erbakan’dan icazet almadan 14 Ağustos 2001’de de AKP kuruldu.
Sürpriz siyasi gelişmeler sonucunda, 2003 yılında yapılması gereken seçimler, 2002 Kasım ayına alındı.
AKP yüzde 34.28 oy ve 363 sandalye ile iktidara geldi. CHP, yüzde 19.39 oyla 178 milletvekili çıkardı. Seçim kararını aldıran MHP ile birlikte, DSP, DYP ve ANAP yüzde 10 barajını aşamayarak parlamento dışında kaldı.
Dini referansla kanun yapmak
Türkiye ilginç bir şekilde, 28 Şubat kararlarından bu yana, adım adım laiklikten uzaklaştı. Hep başörtüsü konusu tartışılsa da, imam hatip okullarını sınırlandırmaya çalışan 28 Şubat kararlarının tam aksine, imam hatip okulları artırıldı.
CHP liderinin açıklamasının, geçen yirmi yıl boyunca son derece güçlü hale gelen, devlet işlerinde dini referansların öne çıkması için çaba gösterenlerin, işlerini kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağını önümüzdeki yıllarda göreceğiz.
Bu açıklamaya yönelik tepkiler, “başörtüsüne özgürlük” ile ilgili değil, bunun ötesinde, devletin idaresinde, adalet ve hukuk ilkelerinin değil, dini referansların öne geçeceği şekilde kanunların ve anayasanın düzenlenmesini sağlayacak yeni adımlara fırsat verilebileceği kuşkusundan kaynaklanıyor.
Bu iktidar döneminde, geçmişe göre daha güçlü hale gelen muhafazakarların, devlet işlerinde de “dini hassasiyetlerin” dikkate alınmasına yönelik talepleri çok artmış durumda. Bu tartışmaların, adım adım bu “hassasiyetleri” de kapsayacak hale gelmesi ihtimaline dikkat çekiliyor.
Yeni sürprizler neler olacak?
Özellikle CHP liderinin, yeni sürprizleri haber veren;
“Bu kanun teklifimin sadece başlangıç olduğunu bilerek seslendim. Daha büyük meseleler de var ve yürekli bir şekilde çözümler getireceğiz hepsine. Tekrar ediyorum, yürekli bir şekilde çözeceğiz. Ben siyasi ikbal düşünecek değilim. Ben siyasal hayatımın sonunda, miras olarak ardımda barışık bir Türkiye bırakacağım. Enerjisini dünya ile rekabet için harcayan bir Türkiye bırakacağım. Bu riski almak zorundayım. Başarılı olur muyum bilmiyorum. Ama deneyeceğim.”
bu sözleri, bundan sonraki tweet ve videolarının neredeyse endişe ve korkuyla beklenmesine yol açtı. CHP liderinin bu sözlerini eleştirenlerin dikkat çektiği bir nokta da, göze aldığı “riskin” sadece kendisini değil, bütün ülkeyi ilgilendiriyor olması.
CHP liderinin, muhafazakarlarla barışma/helalleşme adı altında, din ve devlet işlerinin birbirine karışmasına yönelik yolları açıp açmayacağını bundan sonra atacağı adımlarla görülecek.
“Muhafazakarları ürkütmemek” için, laiklik konusunu hiç gündeme getirmeyen CHP’nin, bu kez “muhafazakarların CHP’ye kızgınlıklarını gidermek adına”, istemese de, anayasa ve kanunların dini referanslara göre şekillenmesine ortak olup olmayacağı önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak.
Bu yola girildiğinde, başörtülülerin bile karşı çıkacağı birçok yasal düzenlemenin yolu açılabilir mi?
Bugün yapılan bir tartışmaların asıl sonuçları, yıllar sonra görülecek. Günlük siyasi tepkilere göre alınan kararların, uzun vadede nasıl farklı sonuçlar getirebildiğinin en önemli örneği 28 Şubat kararları. O kararları alanlar, günümüzdeki sonuçları gördükten sonra acaba pişman mıdırlar? Onlar öngörülerinde yanıldılar, bakalım CHP lideri de ilerde yanıldığını görebileceği adımlar atacak mı?
Bunu, o günden bu yana en çok CHP’li ya da CHP’yi yakın olanlar tartışıyor. Büyük bir kızgınlık ve tepki olduğu görülüyor. CHP’nin, zaten yasak olmayan, dini bir konuyu, kanuna bağlayarak, adım adım kurucu ilkelerini terk edeceği ve Cumhuriyet öncesinin sorunlarının yeniden yaşanabileceği kaygısı öne çıkıyor.
Bu açıklama büyük bir ihtimalle, “CHP liderinin 3 Ekim 2022” açıklaması olarak tarihte yerini alacak.
Toplumsal olayların nasıl sonuç vereceğini görmek için yılların geçmesi gerekiyor. O nedenle bu açıklamanın nasıl bir Türkiye’ye yol açacağını şimdiden öngörmek zor.
28 Şubat 1997’de, laikliği koruma gerekçesiyle alınan kararların, Türkiye’yi 25 yıl sonra laikliğin neredeyse hiç anılmadığı bir noktaya getireceğini o günlerde kimse savunmuyordu.
28 Şubat’ta merhum Erbakan ve Tansu Çiller’in RP-DYP koalisyonu döneminde toplanan Milli Güvenlik Kurulu tarafından alınan kararlar, sonraki siyasi gelişmelerin en önemli yönlendiricisi oldu.
Laiklik ilkesini güçlendirmek amacıyla alınan bu kararlar, birçok kişiyi mağdur ederek, muhafazakar kesimde büyük bir tepkiye neden oldu. MGK sonrasında yapılan baskıyla RP-DYP koalisyonu yıkıldı.
Ama bu kararların en önemli sonuçlarından biri, 18 Ocak 1998’de Refah Partisi’nin, laikliğe aykırılık nedeniyle kapatılarak, Erbakan’ın siyasi yasaklı hale gelmesiydi. Erbakan, milli görüş geleneğinin tartışılmaz lideri olmasına rağmen, siyaset dışı bırakıldı. Recai Kutan başkanlığında Erbakan’ın gölgesinde Fazilet Partisi kuruldu. Bu parti de laikliğe aykırılık nedeniyle 22 Haziran 2001 tarihinde kapatıldı ve hemen arkasından birkaç ay sonra, Erbakan’dan icazet almadan 14 Ağustos 2001’de de AKP kuruldu.
Sürpriz siyasi gelişmeler sonucunda, 2003 yılında yapılması gereken seçimler, 2002 Kasım ayına alındı.
AKP yüzde 34.28 oy ve 363 sandalye ile iktidara geldi. CHP, yüzde 19.39 oyla 178 milletvekili çıkardı. Seçim kararını aldıran MHP ile birlikte, DSP, DYP ve ANAP yüzde 10 barajını aşamayarak parlamento dışında kaldı.
Dini referansla kanun yapmak
Türkiye ilginç bir şekilde, 28 Şubat kararlarından bu yana, adım adım laiklikten uzaklaştı. Hep başörtüsü konusu tartışılsa da, imam hatip okullarını sınırlandırmaya çalışan 28 Şubat kararlarının tam aksine, imam hatip okulları artırıldı.
CHP liderinin açıklamasının, geçen yirmi yıl boyunca son derece güçlü hale gelen, devlet işlerinde dini referansların öne çıkması için çaba gösterenlerin, işlerini kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağını önümüzdeki yıllarda göreceğiz.
Bu açıklamaya yönelik tepkiler, “başörtüsüne özgürlük” ile ilgili değil, bunun ötesinde, devletin idaresinde, adalet ve hukuk ilkelerinin değil, dini referansların öne geçeceği şekilde kanunların ve anayasanın düzenlenmesini sağlayacak yeni adımlara fırsat verilebileceği kuşkusundan kaynaklanıyor.
Bu iktidar döneminde, geçmişe göre daha güçlü hale gelen muhafazakarların, devlet işlerinde de “dini hassasiyetlerin” dikkate alınmasına yönelik talepleri çok artmış durumda. Bu tartışmaların, adım adım bu “hassasiyetleri” de kapsayacak hale gelmesi ihtimaline dikkat çekiliyor.
Yeni sürprizler neler olacak?
Özellikle CHP liderinin, yeni sürprizleri haber veren;
“Bu kanun teklifimin sadece başlangıç olduğunu bilerek seslendim. Daha büyük meseleler de var ve yürekli bir şekilde çözümler getireceğiz hepsine. Tekrar ediyorum, yürekli bir şekilde çözeceğiz. Ben siyasi ikbal düşünecek değilim. Ben siyasal hayatımın sonunda, miras olarak ardımda barışık bir Türkiye bırakacağım. Enerjisini dünya ile rekabet için harcayan bir Türkiye bırakacağım. Bu riski almak zorundayım. Başarılı olur muyum bilmiyorum. Ama deneyeceğim.”
bu sözleri, bundan sonraki tweet ve videolarının neredeyse endişe ve korkuyla beklenmesine yol açtı. CHP liderinin bu sözlerini eleştirenlerin dikkat çektiği bir nokta da, göze aldığı “riskin” sadece kendisini değil, bütün ülkeyi ilgilendiriyor olması.
CHP liderinin, muhafazakarlarla barışma/helalleşme adı altında, din ve devlet işlerinin birbirine karışmasına yönelik yolları açıp açmayacağını bundan sonra atacağı adımlarla görülecek.
“Muhafazakarları ürkütmemek” için, laiklik konusunu hiç gündeme getirmeyen CHP’nin, bu kez “muhafazakarların CHP’ye kızgınlıklarını gidermek adına”, istemese de, anayasa ve kanunların dini referanslara göre şekillenmesine ortak olup olmayacağı önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak.
Bu yola girildiğinde, başörtülülerin bile karşı çıkacağı birçok yasal düzenlemenin yolu açılabilir mi?
Bugün yapılan bir tartışmaların asıl sonuçları, yıllar sonra görülecek. Günlük siyasi tepkilere göre alınan kararların, uzun vadede nasıl farklı sonuçlar getirebildiğinin en önemli örneği 28 Şubat kararları. O kararları alanlar, günümüzdeki sonuçları gördükten sonra acaba pişman mıdırlar? Onlar öngörülerinde yanıldılar, bakalım CHP lideri de ilerde yanıldığını görebileceği adımlar atacak mı?