“ İstanbul’ un göz kamaştıran limanındayız. Burası, muhakkak dünyanın en güzel yeri. Hareketli ve yemyeşil ufukları, boyalı evleri, son derece zarif camileri, kurşun kaplamalı minareleri ile İstanbul, insana sadece güzel fikirler tatlı hayaller ilham eder. “ Gérard de Nerval, 1843
Galataport’un ne kadar önemli bir konuma sahip olduğunu anlayabilmek için bu şekilde bir giriş yapmak iyi olur diye düşündüm.
İstanbul’un çiçeği burnunda projesi Galataport yaklaşık bir yıl önce açılışını yaptı. 1.8 milyar Usd yatırım maliyeti, 1.2 km sahil uzunluğuna sahip projede yeme-içme alanları, ofis alanları, dünyanın en lüks otellerinden birisi ve İstanbul Modern ile Resim ve Heykel Müzesi bulunuyor. Projenin toplam inşaat alanı yaklaşık 400 000 m2. Bu alanın, 53 adet futbol sahası büyüklüğünde olduğunu söylersek gözümüzde daha iyi canlandırabiliriz.
Dünyanın en büyük kruvaziyer limanlarından biri olan Galataport, çok sayıda turist bekleyen, çok pahalı ve en son teknolojinin kullanıldığı bir liman. Öyle ki, dünyada ilk defa kullanılan bir teknolojiyle yolcu limanı yeraltına alınarak, yolcular için geçici gümrük alanı oluşturulduğunda sahil şeridinin kapatılmaması sağlanıyor.
Galataport’un ihale sürecini özet geçecek olursak; Türkiye Denizcilik İşletmelerinin açtığı ilk ihale 2005 yılında Sami Ofer ve ortaklarına, ikinci ve inşaat süreci tamamlanan 2013 tarihli ihale ise yap-işlet-devret modeli ile Doğuş ve Bilgili Holding ortaklığındaki şirkete veriliyor. İlk ihaleden itibaren çeşitli hukuki itirazlar, yapılan plan değişikleri, iptaller, onaylar, kanun ilaveleri derken inşaatına başlanarak nihayet geçtiğimiz yıl açılıyor. İptal edilen ilk ihale ve ikinci ihale arasında bazı farklılıklar da var. İlk ihalede 49 yıl olan kiralama süresi ikincide 30 yıla düşerken, inşaat alanı % 25 oranında düşüyor.
Pek çok şairin, yazarın, seyyahın tarih boyunca, büyülenmiş bir şekilde bahsettiği bir liman bölgesinde dönüşümün nasıl olacağı, ilgili herkes tarafından çok merak edildi. Yapım sürecinde, inşaat için kullanılan betonların çevredeki tarihi binalara zarar verdiği, şu anda liman için kullanılan teknolojinin yarattığı titreşimlerle, tarihi eserlerin çok ciddi zarar göreceği uzmanlarca defalarca açıklandı.
Kamuya açık sahil şeridi teselli ikramiyesi
En çok merak edilen konulardan biri ise sahil şeridinin kamuya açık alan olup olmayacağı idi. Şu anda Galataport a gidip gezme fırsatı bulursanız eğer, görürsünüz ki evet… sahil şeridi boyunca yürüyüş yapıp, tarihi yarımada manzarasını izleyebilirsiniz. Ama bunun ne kadar “ kamu” ya açık bir alan olduğu tartışılır. Yeme – içme alanlarındaki lüks restoranlara mağazalara bakınca, kamuya açık sahil şeridinin sadece yürüyüş için bir teselli ikramiyesi gibi olduğunu söyleyebiliriz. Mesela bir kamu çalışanının gidip alışveriş yapması, eşi dostu, ailesi ile yemek yiyebilmesi zor, hatta çok zor. Ama sahildeki lüks otelde verilecek davetler, yapılacak gösterişli düğünleri bekleyenler de vardır elbet.
Bu kadar pahalı bir projede de kira rakamlarının Türk lirası olmasını bekleyemeyiz tabii… Henüz daha inşaat sürerken yapılan açıklamalarda projenin bölgeyi geliştireceği, hatta bu gelişimin Okmeydanına kadar olacağı gibi komik söylentiler de vardı. Ama gelişimin ne yönde olacağı da tartışmaya açık.
Konuya turizm tarafından bakarsak, turistler için yeme içme, alışveriş, tarihi yerleri görme konusunda çok tatmin edici olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşılık, projede yapılan yeni binalarla, ilave edilen bodrum katlarla, tarihi siluetin kötü bir biçimde etkilenmesi, kullanılan teknolojiden dolayı zarar görecek tarihi eserlerin, turistleri ne kadar tatmin edeceği tartışılır.
Galataport’un ne kadar önemli bir konuma sahip olduğunu anlayabilmek için bu şekilde bir giriş yapmak iyi olur diye düşündüm.
İstanbul’un çiçeği burnunda projesi Galataport yaklaşık bir yıl önce açılışını yaptı. 1.8 milyar Usd yatırım maliyeti, 1.2 km sahil uzunluğuna sahip projede yeme-içme alanları, ofis alanları, dünyanın en lüks otellerinden birisi ve İstanbul Modern ile Resim ve Heykel Müzesi bulunuyor. Projenin toplam inşaat alanı yaklaşık 400 000 m2. Bu alanın, 53 adet futbol sahası büyüklüğünde olduğunu söylersek gözümüzde daha iyi canlandırabiliriz.
Dünyanın en büyük kruvaziyer limanlarından biri olan Galataport, çok sayıda turist bekleyen, çok pahalı ve en son teknolojinin kullanıldığı bir liman. Öyle ki, dünyada ilk defa kullanılan bir teknolojiyle yolcu limanı yeraltına alınarak, yolcular için geçici gümrük alanı oluşturulduğunda sahil şeridinin kapatılmaması sağlanıyor.
Galataport’un ihale sürecini özet geçecek olursak; Türkiye Denizcilik İşletmelerinin açtığı ilk ihale 2005 yılında Sami Ofer ve ortaklarına, ikinci ve inşaat süreci tamamlanan 2013 tarihli ihale ise yap-işlet-devret modeli ile Doğuş ve Bilgili Holding ortaklığındaki şirkete veriliyor. İlk ihaleden itibaren çeşitli hukuki itirazlar, yapılan plan değişikleri, iptaller, onaylar, kanun ilaveleri derken inşaatına başlanarak nihayet geçtiğimiz yıl açılıyor. İptal edilen ilk ihale ve ikinci ihale arasında bazı farklılıklar da var. İlk ihalede 49 yıl olan kiralama süresi ikincide 30 yıla düşerken, inşaat alanı % 25 oranında düşüyor.
Pek çok şairin, yazarın, seyyahın tarih boyunca, büyülenmiş bir şekilde bahsettiği bir liman bölgesinde dönüşümün nasıl olacağı, ilgili herkes tarafından çok merak edildi. Yapım sürecinde, inşaat için kullanılan betonların çevredeki tarihi binalara zarar verdiği, şu anda liman için kullanılan teknolojinin yarattığı titreşimlerle, tarihi eserlerin çok ciddi zarar göreceği uzmanlarca defalarca açıklandı.
Kamuya açık sahil şeridi teselli ikramiyesi
En çok merak edilen konulardan biri ise sahil şeridinin kamuya açık alan olup olmayacağı idi. Şu anda Galataport a gidip gezme fırsatı bulursanız eğer, görürsünüz ki evet… sahil şeridi boyunca yürüyüş yapıp, tarihi yarımada manzarasını izleyebilirsiniz. Ama bunun ne kadar “ kamu” ya açık bir alan olduğu tartışılır. Yeme – içme alanlarındaki lüks restoranlara mağazalara bakınca, kamuya açık sahil şeridinin sadece yürüyüş için bir teselli ikramiyesi gibi olduğunu söyleyebiliriz. Mesela bir kamu çalışanının gidip alışveriş yapması, eşi dostu, ailesi ile yemek yiyebilmesi zor, hatta çok zor. Ama sahildeki lüks otelde verilecek davetler, yapılacak gösterişli düğünleri bekleyenler de vardır elbet.
Bu kadar pahalı bir projede de kira rakamlarının Türk lirası olmasını bekleyemeyiz tabii… Henüz daha inşaat sürerken yapılan açıklamalarda projenin bölgeyi geliştireceği, hatta bu gelişimin Okmeydanına kadar olacağı gibi komik söylentiler de vardı. Ama gelişimin ne yönde olacağı da tartışmaya açık.
Konuya turizm tarafından bakarsak, turistler için yeme içme, alışveriş, tarihi yerleri görme konusunda çok tatmin edici olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşılık, projede yapılan yeni binalarla, ilave edilen bodrum katlarla, tarihi siluetin kötü bir biçimde etkilenmesi, kullanılan teknolojiden dolayı zarar görecek tarihi eserlerin, turistleri ne kadar tatmin edeceği tartışılır.
Galataport’ un iddiasının söylendiği gibi tarihi ve teknolojik bir liman olmak mı, yoksa başka bir şey mi olduğunu, o zaman geldiğinde hep beraber göreceğiz. Temelleri hasar görecek tarihi Kılıç Ali Paşa hamamı, denizden bakıldığında artık pek görünmeyen Nusretiye Camii, orjinalliğinden eser kalmayan Paket Postanesi gibi eserler olmadıktan sonra... ya da olan olduktan sonra…
Kiraların, emlak satış fiyatlarının sürekli artacağı, mülkiyetlerin el değiştireceği, hangi yönde el değiştireceği, bölgenin toplumun hangi kesimine hitap edeceği gibi tartışmalara açık ve “ neye göre kime göre” gibi bir durum da söz konusu ve başlı başına ayrı bir yazı konusu.
Karaköy’den başlayıp, Tophane, Fındıklı ve Dolmabahçe’ye kadar devam eden bir sahil bölgesi için, daha önce benzer durumların yaşandığı İstiklal Caddesini örnek göstersek pek de yanlış olmaz.
MSGSÜ FINDIKLI Kampüsü…
Galataport için, antrepo binaları ilk yıkılmaya başladığında açıkçası içim cız etmişti. Bu, görünen köyün kılavuz istemediğinin bir belirtisiydi. Bir domino etkisi olacak gibi görünüyordu. Çünkü Tophanedeki Galataport’un hemen yanı başında, Fındıklıda heykel gibi duran muazzam bir bina vardı. Bu binada yıllar boyunca sanatçılar, mimarlar yetişmişti. Bugün pek çok büyük projede imzası bulunan, hatta Galataport’ un içindeki alanlarda bile imzası bulunan mimarlar, müzelerde eserleri sergilenen sanatçılar bile yetişmişti.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, yani eski adıyla “ Akademi “ olan üniversiteye değer katan bir binadır Fındıklı Kampüsü. Çok değerli hocaların, sanatçıların elinden, bilgisinden geçmiş binlerce öğrencisi vardır bu binanın. Rıhtımına çıktığınızda içiniz ferahlar, bir huzur kaplar. Sabahı ayrı, akşamı ayrı güzeldir. Atölyelerinde, kütüphanesinde ders çalışmak veya proje çizmek ayrı bir keyiftir. Merdivenleri ve korkulukları başlı başına bir sanattır. Öğrencilerin sohbet konuları sanattır, müziktir, edebiyattır, mimaridir. Çünkü öyle güzel bir binada ve manzarada değerli hocalarla ders yapıyor olmak, öğrenmek ve üretmek için başlı başına bir motivasyon kaynağıdır. En azından bizim zamanımızda öyleydi.
Benim gibi bu okulun bir öğrencisi olan herkes size bunları anlatacaktır. Ben ise romantizm yapmak için anlatmadım.
Fındıklı kampüs binası, geçen yıl nisan ayında, 75 tescilli yapı ile beraber Vakıflar Genel Müdürlüğe devredildi. Bu devir işlemine ne kadar sürede karar verildi, karar hangi tarihte alındı, hangi amaçla bu karar alındı şimdilik bilmiyoruz ve sonuçlarını hep beraber yaşayarak göreceğiz ama binanın Galataport’ un yanında, çok iştah kabartan bir “emlak” olduğu kesin !
Kiraların, emlak satış fiyatlarının sürekli artacağı, mülkiyetlerin el değiştireceği, hangi yönde el değiştireceği, bölgenin toplumun hangi kesimine hitap edeceği gibi tartışmalara açık ve “ neye göre kime göre” gibi bir durum da söz konusu ve başlı başına ayrı bir yazı konusu.
Karaköy’den başlayıp, Tophane, Fındıklı ve Dolmabahçe’ye kadar devam eden bir sahil bölgesi için, daha önce benzer durumların yaşandığı İstiklal Caddesini örnek göstersek pek de yanlış olmaz.
MSGSÜ FINDIKLI Kampüsü…
Galataport için, antrepo binaları ilk yıkılmaya başladığında açıkçası içim cız etmişti. Bu, görünen köyün kılavuz istemediğinin bir belirtisiydi. Bir domino etkisi olacak gibi görünüyordu. Çünkü Tophanedeki Galataport’un hemen yanı başında, Fındıklıda heykel gibi duran muazzam bir bina vardı. Bu binada yıllar boyunca sanatçılar, mimarlar yetişmişti. Bugün pek çok büyük projede imzası bulunan, hatta Galataport’ un içindeki alanlarda bile imzası bulunan mimarlar, müzelerde eserleri sergilenen sanatçılar bile yetişmişti.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, yani eski adıyla “ Akademi “ olan üniversiteye değer katan bir binadır Fındıklı Kampüsü. Çok değerli hocaların, sanatçıların elinden, bilgisinden geçmiş binlerce öğrencisi vardır bu binanın. Rıhtımına çıktığınızda içiniz ferahlar, bir huzur kaplar. Sabahı ayrı, akşamı ayrı güzeldir. Atölyelerinde, kütüphanesinde ders çalışmak veya proje çizmek ayrı bir keyiftir. Merdivenleri ve korkulukları başlı başına bir sanattır. Öğrencilerin sohbet konuları sanattır, müziktir, edebiyattır, mimaridir. Çünkü öyle güzel bir binada ve manzarada değerli hocalarla ders yapıyor olmak, öğrenmek ve üretmek için başlı başına bir motivasyon kaynağıdır. En azından bizim zamanımızda öyleydi.
Benim gibi bu okulun bir öğrencisi olan herkes size bunları anlatacaktır. Ben ise romantizm yapmak için anlatmadım.
Fındıklı kampüs binası, geçen yıl nisan ayında, 75 tescilli yapı ile beraber Vakıflar Genel Müdürlüğe devredildi. Bu devir işlemine ne kadar sürede karar verildi, karar hangi tarihte alındı, hangi amaçla bu karar alındı şimdilik bilmiyoruz ve sonuçlarını hep beraber yaşayarak göreceğiz ama binanın Galataport’ un yanında, çok iştah kabartan bir “emlak” olduğu kesin !