Na
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 12,368
- Puanları
- 1
Babası, Mustafa Süleymanoviç, Cumhuriyet’in ilanından önce İzmir’in, “katıksız Müslüman semti sayılan” Basmane’de dünyaya gelmişti. Babasının aile büyükleri, 1877’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından ilhak edildikten sonra Saraybosna’dan İzmir’e göç etmişti.
Babası Almanca ve Fransızcayı çok iyi bilir, dünya fındık ihracatının fiili merkezi olan Hamburg’da iş yapmak amacıyla her yıl bir ya da iki defa Orient Express treni ile Avrupa’ya giderdi.
Kaplıcaları ile ünlü Karlsbad’a bir gelişinde, Viyanalı, yanında on iki yaşında kızı ve onun mürebbiyesi ile yaz tatilini geçiren bir kadın dikkatini çeker. Sonradan adının, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndan Barones Elfriede Karwinsky olduğunu öğrenir. Tanışırlar ve 1920 sonbaharında Viyana’daki Türkiye Büyükelçiliği’nde nikahları kıyılır. Barones’in ilk eşi Birinci Dünya Savaş’nın ilk yılında cephede ölmüştür.
Nermin, 1921 yılının 18 Eylül’ünde Avusturya’nın başkenti Viyana’da dünyaya gelir. Dadısı vardır. Annesini genellikle akşamın ilk saatlerinde görür. Annesi odasına gelir, iştahsız ve kaprisli bir çocuk olduğu için aşçının hazırladığı yemekleri yememek için bahanelerine rağmen yemek yemesini sağlar. Annesi, Nermin’in adını tam telaffuz edemediği için “Nermerl” der.
1927 yılında İstanbul’a taşınırlar. Önce Pera Palas’a sonra o yılların en ünlü, şık otellerinden olan İstiklal Caddesi’ndeki Tokatlıyan’a yerleşirler. Daha sonra bir daireye taşınırlar. Dadısı İstanbul’a alışamadığı için ülkesine döner, bunun üzerine İsviçre’den bir dadı gelir. Anadili Almancadan sonra yeni dadısından Fransızca öğrenir. Babası çok istemesine rağmen Türkçe öğrenemez. Bunun nedeni, annesinin “kibar çocuklar okula gitmez” diye diretmesi ve bu nedenle ilkokula gönderilmemesidir. Okula gitmeyi çok istemesi üzerine yatılı olarak Dame de Sion’a yazdırırlar ama 1931 yılında babasını kaybedince annesi ile Budapeste’ye gitmek zorunda kalırlar.
Orada önce özel okula, sonra maddi olarak zorlanınca normal okula gider. Türkçeyi bilmese de Almanca ve Fransızca dergi ve gazetelerde, Türkiye ve Atatürk hakkında çıkan yazıları, övgüleri, “göğsü kabararak okur”. Türkiye’de tüm okullar, kız ve erkek çocukları için parasız olmuş, kadınlara yeni haklar tanınmış, “Türkiye, küllenmiş bir ateş ortasında Phoenix kuşu gibi yeniden dirilmiş, yeni demiryolları döşenmiş, fabrikalar yapılmıştır”.
Okulda kendisine her sorulduğunda, “Türk” olduğunu söylerken gurur duyar. Macarca ve İngilizce öğrenir. Budapeşte’deki Atilla heykeline bakıp, “demek atalarım buralara kadar uzandı” diye düşünür.
Babası Almanca ve Fransızcayı çok iyi bilir, dünya fındık ihracatının fiili merkezi olan Hamburg’da iş yapmak amacıyla her yıl bir ya da iki defa Orient Express treni ile Avrupa’ya giderdi.
Kaplıcaları ile ünlü Karlsbad’a bir gelişinde, Viyanalı, yanında on iki yaşında kızı ve onun mürebbiyesi ile yaz tatilini geçiren bir kadın dikkatini çeker. Sonradan adının, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndan Barones Elfriede Karwinsky olduğunu öğrenir. Tanışırlar ve 1920 sonbaharında Viyana’daki Türkiye Büyükelçiliği’nde nikahları kıyılır. Barones’in ilk eşi Birinci Dünya Savaş’nın ilk yılında cephede ölmüştür.
Nermin, 1921 yılının 18 Eylül’ünde Avusturya’nın başkenti Viyana’da dünyaya gelir. Dadısı vardır. Annesini genellikle akşamın ilk saatlerinde görür. Annesi odasına gelir, iştahsız ve kaprisli bir çocuk olduğu için aşçının hazırladığı yemekleri yememek için bahanelerine rağmen yemek yemesini sağlar. Annesi, Nermin’in adını tam telaffuz edemediği için “Nermerl” der.
1927 yılında İstanbul’a taşınırlar. Önce Pera Palas’a sonra o yılların en ünlü, şık otellerinden olan İstiklal Caddesi’ndeki Tokatlıyan’a yerleşirler. Daha sonra bir daireye taşınırlar. Dadısı İstanbul’a alışamadığı için ülkesine döner, bunun üzerine İsviçre’den bir dadı gelir. Anadili Almancadan sonra yeni dadısından Fransızca öğrenir. Babası çok istemesine rağmen Türkçe öğrenemez. Bunun nedeni, annesinin “kibar çocuklar okula gitmez” diye diretmesi ve bu nedenle ilkokula gönderilmemesidir. Okula gitmeyi çok istemesi üzerine yatılı olarak Dame de Sion’a yazdırırlar ama 1931 yılında babasını kaybedince annesi ile Budapeste’ye gitmek zorunda kalırlar.
Orada önce özel okula, sonra maddi olarak zorlanınca normal okula gider. Türkçeyi bilmese de Almanca ve Fransızca dergi ve gazetelerde, Türkiye ve Atatürk hakkında çıkan yazıları, övgüleri, “göğsü kabararak okur”. Türkiye’de tüm okullar, kız ve erkek çocukları için parasız olmuş, kadınlara yeni haklar tanınmış, “Türkiye, küllenmiş bir ateş ortasında Phoenix kuşu gibi yeniden dirilmiş, yeni demiryolları döşenmiş, fabrikalar yapılmıştır”.
Okulda kendisine her sorulduğunda, “Türk” olduğunu söylerken gurur duyar. Macarca ve İngilizce öğrenir. Budapeşte’deki Atilla heykeline bakıp, “demek atalarım buralara kadar uzandı” diye düşünür.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.