Big
Forum Üyesi
- Katılım
- 18 Eki 2022
- Mesajlar
- 1,811
- Puanları
- 0
Reklam konusundaki ilk yazımı Ankara’da Jandarma Genel Komutanlığında yedek subaylık görevini yaptığım 1970 yılında yazmıştım. Haldun Simavi Bey’in sahibi olduğu Web Ofset yayın şirketinin çıkardığı Günaydın ve Saklambaç gazetelerinin basıldığı matbaada basılan ve adı Reklam olan haftalık bir gazetede. Gazetenin Genel Yayın Müdürlüğünü Web Ofset İlan Müdürü olan Mustafa Yalçın Bey’in kardeşi Ömer Yalçın ağabeyimiz yapıyordu. Resmi görevde olduğum için mesleki anlamda bile olsa yazılarımı kendi ismimle yazmak yerine Yaşar Tevfik takma ismi ile yazmayı yeğlemiştim. Reklam gazetesi o zamanın en ileri basım tekniği kabul edilen ofset tekniği ile basılıyor ve gene hatırladığım kadarıyla siyah-beyaz çıkıyordu. Reklam gazetesi bir süre yayınlarına devam etti ve ben her hafta karınca kararınca bir şeyler yazmayı sürdürdüm.
ODTÜ İşletme Bölümündeki pazarlama derslerimin hocalarından olan Profesör Slender ve Geza Lauter’in teşvikleriyle okumaya başladığım reklamcılık ile ilgili kitaplar ki, bir tanesini hiç unutmam: “Vance Packard tarafından yazılan “The Hidden Persuaders” isimli kitabı yurt dışına giden bir dost eliyle getirtmiştim. Genç bir üniversite öğrencisi olarak kitapta anlatılanlar benim ilgimi çekmiş, bir çok konuya gözlerimi açmıştı.
Yanılmıyorsam kitap 1950’li yılların sonunda yazılmıştı ve bir kopyası elime geçtiği zaman herhalde 5-6 yıl olmuştu yayımlanalı. O zamana göre gene kanımca çok yeni sayılırdı. Kitapta pazarlamacıların tüketicinin davranışlarını inceleyerek onları psikolojik teknikler ve şuur altı taktikleri ile nasıl etkiledikleri anlatılıyordu. Müşterinin beklentilerini manipüle ederek onlara ürün sunumları açıklanıyor, özellikle İkici Dünya Savaşı sonrası büyük bir refahın başladığı ABD’deki uygulamalar ele alınıyordu. Kitapta siyaset yaşamında başvurulan manipülasyonlara da değiniliyor ve bir anlamda bunun etiksel olup olmadığı sorgulanıyordu.
Askerlik dönüşü bir süre Günaydın ve Saklambaç’ta Ankara muhabirliği yaptım, Günaydın’ın Ankara baskısına Sinema sayfasını hazırladım. Değerli dost Başkurt Okaygün Ankara temsilcimizdi.
Bu süre de sevgili ağabeyimiz Şahin Tekgündüz’ün yanında Ankara’da Odak Reklam’da çalıştım. Orada çalışırken çok değişik kişilerle tanıştım. Grafiker Oğuz Tığlı, karikatürist Nezih Danyal, rahmetli Örsan Öymen, rahmetli şair Hasan Hüseyin, o zamanlar yayıncılık yapan Zülfü Livaneli ve onun ortağı Akay Sayılır ve avukat Tuncer Özkan aklıma ilk gelenlerden.
Akademik kariyere geçince çalışma alanım biraz değişiklik gösterse de ben reklamcılık ve marka konusuna olan ilgimi yitirmedim, okumaya, incelemeye devam ettim. Sonra araya Dublin Üniversitesi Trinity College ve Dublin Teknoloji Enstitüsündeki çalışmalarım girdi. Pazarlamaya olan ilişkim bir akademisyen olarak da devam etti. Philip Kotler’in pazarlama kitabını kullanırken, öğrencilerimi reklamla ve marka ile ilgili tezler hazırlamaya yönelttim. Yıllar sonra Kotler kitabında bir makalemize doğrudan referans verince dünyalar benim olmuştu. ODTÜ öğrencisi iken okuduğumuz pazarlama kitabının yazarı ünlü 4-P kuramının yaratıcısı Charles McCarthy idi. Yıllar sonra o kitapta da bir referans aldık. Bunu diğer akademik çalışmalara verilen referanslar izledi. Mesleğin en iyi yanlarından birisi de belki bu. Belki çok kişisel ama insana mutluluk veren bir duygu.
Radikal gazetesinin ilk çıktığı yıllarda Pazarlama Notları başlığı altında haftalık yazılar yazdım. Referansta ise 5 yıldan faza bir süre yazdım kapanıncaya kadar. Yazılarımda elimden geldiğince yeni konuları, ilginç bulduğum gelişmeleri okurlarımla paylaşmaya devam ettim. İnsan geriye baktığı zaman 40 yılın nasıl geçtiğine inanamıyor. Reklamcılığın giderek sanal dünyadaki rolü ve özellikle markanın sanal dünyada nasıl şekillendiğini, ürün konuşlandırmadaki rolünü incelemeye, niş pazarlama konularını incelemeye devam ediyoruz.
40 yıldan bu yana aklımda kalan şu sözü ise hiç unutmadım:
“Markanın gerçek sahibi müşteridir, ürünü yapan veya hizmeti sunan değil.
ODTÜ İşletme Bölümündeki pazarlama derslerimin hocalarından olan Profesör Slender ve Geza Lauter’in teşvikleriyle okumaya başladığım reklamcılık ile ilgili kitaplar ki, bir tanesini hiç unutmam: “Vance Packard tarafından yazılan “The Hidden Persuaders” isimli kitabı yurt dışına giden bir dost eliyle getirtmiştim. Genç bir üniversite öğrencisi olarak kitapta anlatılanlar benim ilgimi çekmiş, bir çok konuya gözlerimi açmıştı.
Yanılmıyorsam kitap 1950’li yılların sonunda yazılmıştı ve bir kopyası elime geçtiği zaman herhalde 5-6 yıl olmuştu yayımlanalı. O zamana göre gene kanımca çok yeni sayılırdı. Kitapta pazarlamacıların tüketicinin davranışlarını inceleyerek onları psikolojik teknikler ve şuur altı taktikleri ile nasıl etkiledikleri anlatılıyordu. Müşterinin beklentilerini manipüle ederek onlara ürün sunumları açıklanıyor, özellikle İkici Dünya Savaşı sonrası büyük bir refahın başladığı ABD’deki uygulamalar ele alınıyordu. Kitapta siyaset yaşamında başvurulan manipülasyonlara da değiniliyor ve bir anlamda bunun etiksel olup olmadığı sorgulanıyordu.
Askerlik dönüşü bir süre Günaydın ve Saklambaç’ta Ankara muhabirliği yaptım, Günaydın’ın Ankara baskısına Sinema sayfasını hazırladım. Değerli dost Başkurt Okaygün Ankara temsilcimizdi.
Bu süre de sevgili ağabeyimiz Şahin Tekgündüz’ün yanında Ankara’da Odak Reklam’da çalıştım. Orada çalışırken çok değişik kişilerle tanıştım. Grafiker Oğuz Tığlı, karikatürist Nezih Danyal, rahmetli Örsan Öymen, rahmetli şair Hasan Hüseyin, o zamanlar yayıncılık yapan Zülfü Livaneli ve onun ortağı Akay Sayılır ve avukat Tuncer Özkan aklıma ilk gelenlerden.
Akademik kariyere geçince çalışma alanım biraz değişiklik gösterse de ben reklamcılık ve marka konusuna olan ilgimi yitirmedim, okumaya, incelemeye devam ettim. Sonra araya Dublin Üniversitesi Trinity College ve Dublin Teknoloji Enstitüsündeki çalışmalarım girdi. Pazarlamaya olan ilişkim bir akademisyen olarak da devam etti. Philip Kotler’in pazarlama kitabını kullanırken, öğrencilerimi reklamla ve marka ile ilgili tezler hazırlamaya yönelttim. Yıllar sonra Kotler kitabında bir makalemize doğrudan referans verince dünyalar benim olmuştu. ODTÜ öğrencisi iken okuduğumuz pazarlama kitabının yazarı ünlü 4-P kuramının yaratıcısı Charles McCarthy idi. Yıllar sonra o kitapta da bir referans aldık. Bunu diğer akademik çalışmalara verilen referanslar izledi. Mesleğin en iyi yanlarından birisi de belki bu. Belki çok kişisel ama insana mutluluk veren bir duygu.
Radikal gazetesinin ilk çıktığı yıllarda Pazarlama Notları başlığı altında haftalık yazılar yazdım. Referansta ise 5 yıldan faza bir süre yazdım kapanıncaya kadar. Yazılarımda elimden geldiğince yeni konuları, ilginç bulduğum gelişmeleri okurlarımla paylaşmaya devam ettim. İnsan geriye baktığı zaman 40 yılın nasıl geçtiğine inanamıyor. Reklamcılığın giderek sanal dünyadaki rolü ve özellikle markanın sanal dünyada nasıl şekillendiğini, ürün konuşlandırmadaki rolünü incelemeye, niş pazarlama konularını incelemeye devam ediyoruz.
40 yıldan bu yana aklımda kalan şu sözü ise hiç unutmadım:
“Markanın gerçek sahibi müşteridir, ürünü yapan veya hizmeti sunan değil.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.