Kalabalıklar içinde insanlar…
Yalnız.
Herkes bir şeyler arıyor.
Yoldaş, dost, eğlence, keyif.
Kimi boşvermeyi,
Kimi ise sevmeyi, sevilmeyi.
Sevmenin güzel bir şey olduğuna ikna edilen onca insan.
Öğrendik, öğretildik. Kimse bize sevmenin çaba istediğini söylememişken daha bildik özverisini.
Bir olmaya çalışırken zaten bir olduk.
Sevmenin ne kadar kendimize dair bir duygu olduğunu fark etmeden önce, karşımızda gördüğümüz kendimize aşık olmuşken, sevginin gücü içersinde kavrulurken, hatırlarız yine yeniden, unuttuklarımızı. Her duygumuzun içimizde, kimsenin görmediği bir yerde, kendimize ait olduğunu.
Her ruhun hissettiği sevginin; bu yüce duygunun en çok ve sadece bize ait olduğuna ikna olmuşken aslında herkesin içerisinde ne kadar kocaman bir kalp, ne kadar büyük bir sevgi olduğunu görmezden gelmeyi seçiyorduk bazen. “En çok ben severim” diyerek içimizden..
Sevgi öyle ki, ağaca, buluta, güneşe, yağmur ve kara, toprağa, anneye, babaya, kardeşe, çocuğa, sevgiliye, aşka, arkadaşa, köpeğe, kediye, kuşa, keçiye, böceğe, karıncaya, kağıda, fotoğrafa, bibloya, uğraşımıza, emeğimize, verebilecek kadar büyük kalpler taşıttırır bize.
Herkese, her şeye, her canlı ve cansıza, bedenimize, ruhumuza, sahip olduklarımıza ve olabileceklerimize, olamadıklarımıza, kaybettiklerimize, kazandıklarımıza, denize, dalgalara, sese ve sessizliğe hissedebilecek kadar büyük bir kalbimiz olduğunu hatırladığımız, kendimizi ve sevdiğimiz her şeyi parlatıp, ışıldatabileceğimiz günlerimiz olsun.
Kendimizi hapsettiğimiz duvarlarımızı aşabildiğimiz, kendimizi iyileştirebildiğimiz, hissettiğimizi kabul edebildiğimiz ve kendimizle barıştığımız, içimizdeki güneşe dokunabildiğimiz, sarı sarı parladığımız, yemyeşil koklayabildiğimiz, kıpkırmızı sevebildiğimiz, masmavi serinleyebildiğimiz, sadece siyah ve beyazın değil; grinin de var olduğunu kabul edebildiğimiz, renklerimizi gördüğümüz, inandığımızı, kendimizi ve karşımızdakini olduğumuz şekliyle kabul edebildiğimiz, her renginde ayrı bir tat bulabildiğimiz günlere, ve hayata,
Sevgim ile,
Yael
Yalnız.
Herkes bir şeyler arıyor.
Yoldaş, dost, eğlence, keyif.
Kimi boşvermeyi,
Kimi ise sevmeyi, sevilmeyi.
Sevmenin güzel bir şey olduğuna ikna edilen onca insan.
Öğrendik, öğretildik. Kimse bize sevmenin çaba istediğini söylememişken daha bildik özverisini.
Bir olmaya çalışırken zaten bir olduk.
Sevmenin ne kadar kendimize dair bir duygu olduğunu fark etmeden önce, karşımızda gördüğümüz kendimize aşık olmuşken, sevginin gücü içersinde kavrulurken, hatırlarız yine yeniden, unuttuklarımızı. Her duygumuzun içimizde, kimsenin görmediği bir yerde, kendimize ait olduğunu.
Her ruhun hissettiği sevginin; bu yüce duygunun en çok ve sadece bize ait olduğuna ikna olmuşken aslında herkesin içerisinde ne kadar kocaman bir kalp, ne kadar büyük bir sevgi olduğunu görmezden gelmeyi seçiyorduk bazen. “En çok ben severim” diyerek içimizden..
Sevgi öyle ki, ağaca, buluta, güneşe, yağmur ve kara, toprağa, anneye, babaya, kardeşe, çocuğa, sevgiliye, aşka, arkadaşa, köpeğe, kediye, kuşa, keçiye, böceğe, karıncaya, kağıda, fotoğrafa, bibloya, uğraşımıza, emeğimize, verebilecek kadar büyük kalpler taşıttırır bize.
Herkese, her şeye, her canlı ve cansıza, bedenimize, ruhumuza, sahip olduklarımıza ve olabileceklerimize, olamadıklarımıza, kaybettiklerimize, kazandıklarımıza, denize, dalgalara, sese ve sessizliğe hissedebilecek kadar büyük bir kalbimiz olduğunu hatırladığımız, kendimizi ve sevdiğimiz her şeyi parlatıp, ışıldatabileceğimiz günlerimiz olsun.
Kendimizi hapsettiğimiz duvarlarımızı aşabildiğimiz, kendimizi iyileştirebildiğimiz, hissettiğimizi kabul edebildiğimiz ve kendimizle barıştığımız, içimizdeki güneşe dokunabildiğimiz, sarı sarı parladığımız, yemyeşil koklayabildiğimiz, kıpkırmızı sevebildiğimiz, masmavi serinleyebildiğimiz, sadece siyah ve beyazın değil; grinin de var olduğunu kabul edebildiğimiz, renklerimizi gördüğümüz, inandığımızı, kendimizi ve karşımızdakini olduğumuz şekliyle kabul edebildiğimiz, her renginde ayrı bir tat bulabildiğimiz günlere, ve hayata,
Sevgim ile,
Yael